0.3

439 27 6
                                    


Sabah erkenden kalkıp her şeyimi hazırlamıştım. Heyecandan doğru düzgün uyuyamamıştım ama oldukça enerjik hissediyordum ve yerimde duramıyordum. İhtiyacım olabilecek her şeyi küçük siyah çantama doldurmuştum. Üstüme yine Fenerium'dan aldığım beyaz, üzerinde büyük bir logo olan sweati giydikten sonra altıma da açık mavi bir jean geçirdim. Saçlarımı taradıktan sonra toplamak istemediğim için açık bıraktım ve aynanın karşısına geçip hafif bir makyaj yaptım.

Kendimi süzdüğümde güzel gördündüğümü düşünüp mutlu olmuştum. Biran önce evden çıkıp gitmek istiyordum ancak hem saat erkendi hemde kahvaltı yapmamıştım.

Mutfağa geçip bir şeyler atıştırdığımda artık gitme zamanının geldiğine karar verdim ve evden çıktım.

Arabamı çalıştırıp yola koyuldum. Çok geçmeden de Samandıra'ya varmıştım zaten. Arabamı ara sokaklardan birine park edip, demir kapıların olduğu girişe yürüdüm. Başkanın söylediği saate 10 dakika kalmıştı. Buraya daha önce Ziraat Türkiye Kupasını aldığımız akşam kutlamalar için gelmiştim. O günde kimse içeri girmediği için nasıl gireceğim hakkında bir fikrim yoktu. Etrafıma bakınırken içeriden bir güvenlik yanıma geldi ve adımı sordu.

"Selin Aksoy."

Başkan daha önceden haber vermiş olacak ki gülümsedi ve beni içeri alıp, yol gösterdi. Direkt takımın antrenman yaptığı sahaya geçtiğimizde heyecandan ölmemeye çalışıyordum. Etrafa bakındığımda Koç'un sahanın oyunculara en uzak köşesinde antrenmanı izlediğini gördüm. Güvenliğe teşekkür ettikten sonra hızlı adımlarla yanına doğru ilerledim.

"Hoşgeldin Selin."

"Hoşbuldum. Bence hemen neler planladığınızı bana anlatmanız lazım yoksa ben meraktan öleceğim başkanım," diyip sırıttığımda Koç'ta gülmüştü.

"Şimdi bir psikolog olarak şu takımı izle ve fikirlerini benimle paylaş."

Antrenmanda olan takıma baktım, kimse mutlu değildi. Kimse istekli değildi, kimse keyif almıyordu ve sanki herkes zorunluluktan bu antrenmana katılmış gibiydi.

"Bir insanın bu kadar sıkılarak ve istemeyerek yaptığı iş, kimseye başarı veya mutluluk getiremez. Oyuncularsa tam olarak bunu yapıyor şuanda başkanım."

"Evet, bende öyle düşünmüştüm," deyip bana döndü.

"Şimdi Selin gelelim planıma. Biliyorsun takım ilk mağlubiyeti aldığından beri ruhsuzlaşmaya başladı. Oyuncuların mentali hiç iyi değil ve bunun performanslarını etkilediğini hepimiz farkettik. Ludogorets mağlubiyetinden beridir de çözüm düşünüyordum ve aklıma antrenmanlara bir psikologun katılmasının etkili olabileceği gelmişti ancak emin olamadım. İsmail Hocayla da konuştuktan sonra Nordsjaelland maçından sonra bu fikri hayata geçirmek farz oldu."

"Fikriniz bence işe yarayabilir ancak şunu merak ediyorum. Türkiye'nin, hatta yurtdışının en iyi psikologlarını getirebilecekken neden ben? Yani daha mesleğimi bir yıldır yapıyorum ve Fenerbahçe için biraz basit bir genç kız kalıyorum."

"Böyle düşünmen çok normal Selin ancak seni seçmemin sebebi tecrüben ya da çalıştığın yer değildi. Biz şampiyonluğa oynayan bir takımı tekrar yarışa sokmak istiyoruz ve bunu çok iyi psikologlar değil takımın mutluluğu için kendini feda edebilecek bir insan, şampiyonluğu oyunculardan daha çok isteyen bir taraftar yapabilirdi. Bunu seni okul ziyaretimde görünce farkettim ve bu yüzden numaranı istedim, Tribüncü."

Başkanın söyledikleri ile ağzım kulaklarıma varırken takımın iyiliği için  elimden gelenin de fazlasını yapacağıma söz vermiştim.

İsmail Kartal ile de tanıştıktan sonra sıra takımla tanışmaya gelmişti. Kartal'a ingilizce bildiğimi bu yüzden tercüman ihtiyacım olmadığını söyledikten sonra takıma döndüm ve önce Türkçe sonra İngilizce kendimi tanıttım.

psychologist | sebastian szymanskiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin