0.4

374 27 13
                                    


1 hafta sonra

Takımla tam bir haftadır çalışıyordum ve ortama iyice alışmıştım. Oyuncular da beni sevmişti. 5 gün önce aldığımız Sivasspor galibiyeti de başarılı olduğumuzun bir göstergesiydi. Bugün oynanan ve galibiyetle ayrıldığımız Beşiktaş deplasmanı içinse çok uğraşmıştım. Her oyuncu ile mutlaka tek tek konuşmuş, antrenmanlarda sürekli takımı ateşlemiştim. Son iki maçtır şampiyonluk ruhunun geri geldiğini hissediyorduk.

Maçı evde izledikten sonra ise Samandıra'ya gelmiş ve takımı karşılamaya karar vermiştim. Bir süre bekledikten sonra otobüs gelmiş ve oyuncular inmeye başlamıştı. Ağzım kulaklarıma varırken takımı alkışlıyordum. Oyuncular etrafıma toplanırken herkes çok mutluydu.

Ben hemen karşımda duran Dušan ve Edin'i golleri için tebrik ederken, sol tarafımdan birisi bir anda bana sarıldı. Ne olduğunu anlayamayıp donup kalmıştım. Sarılan kişi geri çekildiğinde mutluluktan ağzı kulaklarına varan Sebastian'ı gördüm.

"Senin sayende oldu! Ne zamandır skor katkısı bile veremiyordum. Senin sayende Fenerbahçe'm için özel bir gol bile attım!"

Kulaklarıma kadar kızarmaya başlamıştım o ise çok mutluydu. Evet, mükemmel bir gol atmış üstüne de unutulmayacak bir gol sevinci yapmıştı. Bunları söylemek istiyordum ancak donup kalmıştım. Vücudum beynimin gönderdiği komutları reddediyordu. Öylece durmuş Sebastian'a bakarken herkesin bakışlarını da üzerimde hissedebiliyordum.

"Evet, şey eee. Evet, mükemmel bir gol attın Sebastian! İkonik gol sevincin asla unutulmayacak. Eğer bunun sebebi bensem mutluluktan ağlayabilirim."

Son bir hafta içinde elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştım. Başarılı olabildiğimi, canımdan çok sevdiğim Fenerbahçe'me bu katkıyı verebildiğimi görmek beni çok mutlu ediyordu.

Tüm oyuncularla tek tek ilgilenip özel hayatında ya da takımda bir sorunu olan herkesi dinlemiş ve çözüm üretmeye çalışmıştım. İhtiyacı olanlar kapımı çalmaktan çekinmemişti ve bende takımın kendine gelebilmesi için çok uğraşmıştım.

Ama... Aklıma takılan bir durum vardı. 1 hafta içerisinde bir oyuncuyla en fazla iki kere görüşmüştüm ve gayet iyi durumda olduklarından emin olmuştum. Sebastian ise antrenmanlarda gayet iyi durumda olduğunu gözlemlediğim halde bu hafta içerisinde yanıma tam 5 kere gelmişti. Tabii ki bu durumdan rahatsız değildim hatta bu sayede iletişimimiz kuvvetlenmiş ve birbirimize daha samimi yaklaşmaya başlamıştık. Ancak sürekli bir şeylerden korktuğunu ya da kaygılandığını söylerken bir psikolog olarak yalan söylediğini anlayabiliyordum. Sadece neden yaptığını bir türlü anlayamıyordum.

Sakatlıktan korkması, taraftarın onu istememesinden kaygılanması gibi sorunlarla yanıma geliyordu ama yalan söylüyordu. Gayet iyiydi ve bunu saklayamıyordu. Sürekli onu inceliyordum, neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bana ilk günün aksine çok iyi davranıyordu ve bu onu her gördüğümde mutlu olmama sebep olmaya başlamıştı. Bir taraftar olarak ona zaten bir ilgim vardı ancak onun samimiyeti sanki bunu başka bir boyuta taşıyormuş gibiydi. Bunun olmasından korkuyordum çünkü olamazdı. Ünlü bir futbolcuya sevgi besleyipte acı çekecek halim yoktu.

Şimdi ise bana sarılması... Sürekli bir aradaydık ama birbirimize hiçbir temasımız olmamıştı. Bugünse yaptığı bu şey sanki su üstüne çıkmasından korktuğum duygularımı açığa çıkartmış gibiydi.

Oyuncuların şuanda bize bakıyor olması beni daha çok utandırıyordu. Gözlerimi Sebastian'dan çekip etrafıma baktığımda Kahveci ve manidar sırıtışlarını farkettim. Keşke şuanda gerçek bi kanarya olupta buralardan kaybolsam diye düşünmeye başlamıştım.

psychologist | sebastian szymanskiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin