Hoshi Yaşayabilecek mi?

40 4 6
                                    

Dokyeom sırık gibi dikilen veledi kendine çekti. Tencere ise yokuştan aşağı uçup gitmişti.
Sonrasında yaralılara pansuman yapıp bu sefer de yemeği yeniden kim yapacak kavgasına girişmişlerdi.
Nihayet yemek yapılıp yenildikten sonra sırada şimdi beş çadırda nasıl yatacaklarının tartışması vardı.
Dört çadırda ikişerli yatılacağı aşikardı. Zaten tartışmanın asıl sebebi de bu değil idi. 5. Çadırdı. Onda kimin yatacağıydı. Nihayet taş kağıt makasla beşinci çadırı kazanan Dino olmuştu.
Keyifli keyifli çadırına ilerlerken arkadan gelen kim kimle yatcak konuşmasından ötürü duraksadı ve hışımla geri döndü.
Çünkü az önce abisinin Han ile beraber aynı çadırda kalacağını duymuştu. Oturan ikilinin yanına gelip omuzlarından tuttu.
Daha sonra abisine sarılıp:

"Ben vazgeçtim. Minho ile kalacağım"

Diyerek Minho'yu çadırlardan birine sürüklemişti.
Kimse ne olduğunu anlamamıştı öylece bakakalmışlardı. Sonrasında umursamayıp tekrardan beşinci çadır kavgasına girişmişlerdi.
Minho ve Dino'nun çadırında ise Dino oturup yanında oturan Minho'ya bant uzatmıştı dirseği için. Minho da tek kaşını kaldırıp Dino'ya baktı.

"Dino hayırdır, bugün bir garipsin?"

Dino gözlerini yarıya indirip uzattığı bantı arkasına fırlattı.

"Aramızda ki buzları az da olsa eritmeye çalışmıştım halbuki. Neyse iyi geceler."

Deyip uyku tulumuna girip yattı.
Minho ilk ağzını açsa da ne kadar ısrar ederse etsin kardeşinin konuşmayacağını biliyordu. Çadırın köşesine fırlatılmış yara bandını alıp dirseğine taktı. Sonrasında o da yattı.

Sabah orman çok güzeldi. Kuşların sevimli ve huzur veren cıvıltıları. Erkenden işe koyulan arıların uzaklardan gelen vızıltıları. Ağaçtan ağaca, çiçekten çiçeğe uçan kelebekler. Uzaklardan gelen derenin sesi. Gerçekten rahatlatıcı ve hoş.

Bunları aşağı ormana bakarak ve derin bir nefes vererek düşünen Woozi'den başkası değildi.
Keşke diyordu. Keşke şu ağzımı hiç açmasaydım diyordu, arkasında ki koşturmacaya bıkkınlıkla bakarak.
Tam iki saattir bir ağacın altına oturmuş yeni şarkıları için söz yazmaya çalışıyordu. Doğanın içinde olduğu için ilham gelir sanmıştı ama aksine ilhamın i'si bile yoktu. O da yetmezmiş gibi bir de arkadaşlarının böğürüşleriyle odaklanamıyordu.

"GÖTÜM YANIYOOOOO"

Bu bağrınan Seungkwan'dı. Hatta öyle bir bağrıyordu ki dünyanın öbür tarafında ki insanların duymuş olma olasılıkları oldukça yüksekti.

"Hayır yanmıyor."

Eğilmiş ellerini dizlerine koyup Seungkwan'a bakıyordu Hoshi. Sözünün arkasındaydı. Yanmıyordu, emindi.

Seungkwan, Hoshi'yi sallamayıp Wonwoo'nun yanına uçtu.
Wonwoo ise önünde yüzü kızarmış ve poposunu tutup acıyla kıvranan arkadaşına bakıyordu. Bir taraftan da çikolatalı sütünü içiyordu.

"Öyle bakacak mısın ben burda acıyla kıvranırken? Vicdanını doğaya salı mı verdin hyung?!"

Wonwoo ise ciyaklayan arkadaşına öylece bakmakla yetiniyordu. Daha sonra tekrar ciyaklayacağını bildiği arkadaşını elini havaya kaldırıp susturdu.

"Öncelikle ben bir büyücü değilim. Sana ne olduğunu sen demezsen bilemem. Sonrasında ise ben bir doktor değilim. EN UFAK BİR BOKTA BANA GELMEYİN LANNN!"

Herkes son dediğini duymamış gibi yapıp uğraştıkları şeylere devam ettiler.
Wonwoo ise içinden en içten küfürlerini birtaneciklerine saydı.

"Tuvalete gittim. Gittiğim yerde ısırgan otları varmış. Anca kalkınca farkettim."

Seungkwan bir çırpıda başına geleni yardımını dilediği arkadaşına anlattı.
Wonwoo çevresinde bir aklı başında olan var mı diye sonra arkadaşlarına bi bakacağını aklına not etti. Sonra da çadıra gidip yanında getirdiği alerji kremini seungkwan'a verdi.

...

"Ananı seveyim Dokyeom! Bir insan neden ateşe benzin döker?!"

Diye arkadaşına öfkesini kusan Han tutuşan çadırını söndürmek için çabalıyordu. Çadır arkadaşı olarak da Woozi yardım ediyordu. Minho da kendi çadırından Han'a yardım amaçlı götürmek için eline aldığı su şişesi ile tulumbacılar gibi koşturuyordu. Dino ilk abisinin önünü kesip şişeyi alıp kendi götürmek istese de, eğer önünde ilerleyen alevleri söndürmezse kendi çadırlarına ulaşacağını biliyordu.

"Minhoooo! Ben senin kardeşinim puşt. Önceliğin ben olmalıyım. O suyu bana getir."

Minho çoktan yanına vardığı Han'a bir bakmış bir de kardeşine bakmıştı. Kafası karışan Minho'yu fırsat bilen Han suyu elinden kapıp alevlere dökmüştü. Daha sonra zaten sinirli olması yetmezmiş gibi bir de daha da sinir etmek için uğraşan arkadaşına öfkeyle baktı.

"Lan velet! Öncelik senin benim kavgası mı yapacağız şu durumda salak?! Eğer yapacaksak da benim çadırım yanıyor. Sanki kendin yanıyormuşsun gibi tantana yapıyorsun ya!"

Diye bağırdı Han. Yeterince derdi yokmuş gibi, uğraştığı şu duruma da bak!
Bu sırada Dino abisine olan öfkesini Han'dan çıkarmak istermiş gibi bağırarak Han'a karşılık verdi.

"Yanıyorum zaten gerizekalı. Bak!"

Deyip parmağıyla pantolunun paçasını gösterdi. Herkes durup Dino'ya korkuyla baktı. Sonra Dino da herşeyi unutup korkuyla paçasına baktı.

"YANIYORUM ANASINI SİKİM! WAAAAAAAAAAAĞ!"

Diye bağrınarak koşturmaya başladı.

"SALAK İNSAN KOŞMA YERDE YUVARLAN!"

Diye arkadaşına çağran Wonwoo'yu korkudan duymayan Dino koşmaya devam etti.
Bağrınarak koşturmasını kesen şey ise sağından yediği sağlam yumruktu. Hatta o kadar sağlam bir yumruktu ki sağ kulağı çınlıyordu. Ama o çınlamada bile net duyduğu arkadaşının azarıydı. Ama asıl dikkatini çeken bu değildi. Arkadaşından çıkan soğuk ve otoriter ses tonuydu.

"SANA YERDE YUVARLAN DEDİM ÇOCUK!"

Wonwoo arkadaşının sonunda yerde yuvarlandığını gördükten sonra elinde ki suyu onun üzerine döktü. Yüzünde ki öfkeli ve soğuk ifadeyi sildi. Gülümseyerek yanan kamp alanını boşvermiş şaşkınlıkla ona bakan arkadaşlarına çevirdi.

"YANIYORUZ HAMINA! HEYKEL GİBİ DURMUŞ NEYE BAKIYORSUNUZ APTALLAR!"

Yine az önce ki ses tonunu kullanmıştı. Bu ses tonunu ve bu yapısını göstermeyi sevmiyordu ama arkadaşlarını ancak bu kendine getiriyordu. Göz ucuyla Dino'ya baktı. Yanan paçası sönmüştü. Yanan vücudunun kısmınada; eğer yolu alevle kapanmış çadıra ulaşabilirse krem verecekti.

"Bir insan neden kampa benzin getirir. Tinerci misin sen Dokyeom?"

Diye sordu Minho yerdeki kardeşinin yarasına bakarken.

"Ben onu kendim getirmedim ki. Hoshi hyungun çantasındaydı."

Hoshi bir anda elinde ki herşeyi yere bıraktı ve şaşkınlıkla Dokyeom'a baktı. Dokyeom'a işaret parmağını doğrultu.

"Sen benim...benim...benim BENZİNİMİ Mİ DÖKTÜN? BENİM BENZİNİMİ,BENİM!"

Dokyeom'u öldürme isteği doldu Hoshi'nin içi.

"LAN! BENZİN NE KADAR SEN BİLİYOR MUSUN GERİZEKALI?"

Bunu duyan Han zorda olsa kurtardığı çadırından bakışlarını Hoshi'ye dikti.

"Asıl sen neden kampa benzin getiriyorsun?"

Hoshi öfkeyle baktığı Dokyeom'dan bakışlarını çekmeyerek cevapladı. Hâlâ aklı uçup giden moneylerindeydi.

"Kullanırız, lazım olur diye."

Woozi, zeki arkadaşına baktı. Sinirli olduğu belliydi. Hak etmişti ama.

"Al işte arkadaşımız kullanmış. Ne bu öfke?!"

Hoshi kendisiyle dalga geçen arkadaşlarını umursamadı. Uçup giden paralarına da elveda deyip alevleri söndürme çalışmalarına devam etti.
Hyunjin kaşıkla alevlere toprak atarken akıllı arkadaşına aklına ,kendince derin diğerleri için oldukça önemsiz, takılan soruları yöneltti.

"Hoshi, sence biz benzini ne yapacakt-"

Hyunjin çömeldiği yerden doğruldu. Hoshi'ye korkuyla bakıyordu. Ellerini başına koyup korkuyla büyük bir çığlık attı. Gözleri dolmuştu.

I'm homop-ŞŞŞH!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin