~İki Hafta Sonra~
Düğün vakti gelip çatmıştı. Bu iki hafta içinde pestilim çıkmıştı. Üvey kardeşim ile sık sık bir araya gelmiştik. Tabi utandığım için pek yüzüne bakamamıştım. Ama yakınlaşmıştık. Sanki yıllardır tanışıyormuş gibiydik. Ben onun arkadaşlarıyla o benim arkadaşlarımla tanışmıştı. Düşündüğümün tam tersi çıkmıştı. Alıştığı kişilerin yanında gerçekten kafa dengi bi kişiliği vardı. Biraz fazla korumacı ama olsun.
Şimdi çaktırmayın ama biraz etkilenmiş olabilirim. AMA HAKLIYIM BENCE. Yanınızda Yunan Tanrısı gibi bir adam olsa sizde etkilenirdiniz. Siz olmasa da etkileniyorsunuz ama neyse.
Aşçılık yetenekleri çok iyiydi. Çok güzel yemek yapıyordu. Beraber kurabiye yapmıştık. Etrafı biraz bağırmış ve azar işitmiştik ama yinede eğlenceliydi. Kurabiye yaparken yanlışlıkla şeker yerine tuz katmıştık. İlk ben tadına bakmıştım. Yüzümü ekşitince kafasını geriye atıp kahkaha atmıştı. Gülüşü çok güzeldi...
Ve şuan da ona makyaj yapmaya çalışıyordum. Düz dursa aslında ben gayet güzel makyaj yapıyorum.
"Ya Jisung düzgün yap şunu"
"Düz duruyorsun ki yapayım"
"Off herneyse yap işte"
Büyük bir of çekip işime devam ettim. Düğüne saatler kalmış ben hâlâ hazır değilim.
"Bu kadar makyaj yeter sana. Zaten kusursuz bi yüzün var ne diye makyaj yapmamı istedin ki?"
"Babamın düğününde güzel gözükmem gerekiyor"
"Benim seni beğenmem neyine yetmiyor? Gayet yakışıklısın. "
"Yaa öyle mi?"
Yüzüne pic smile koyup bana yaklaşmaya başlamıştı. Birader sen hayırdır?
"Sende çok güzelsin"
Güzel mi? GÜZEL Mİ? Şaka mısın oğlum sen ne güzeli?
"Ne güzeli be? Kız mıyım ben?"
"Kız olmasa da kızları çatlatırsın"
"Evet evet biliyorum"
"Bu arada düğüne iki saat kaldı"
"Ne!? Ben hâlâ hazırlanmadım. Ben gelmeden başlayamaz o düğün Hepsi senin suçun makyaj diye tutturmasaydın şuan hazır olurdum. Tek kelime etme üstümü değiştirip geleceğim sonra ne dersen dersin daha fazla oyalanamam."
Hızlıca kendi odama gidip annemin zorla aldığı takımı giymiştim. Sanarsın damat benim.
Üstümü giyindikten sonra saçlarımı tarayıp jöle sürdüm. Gelinin kız kardeşi olmasamda çocuğu olduğum için saçıma biraz sim döktüm. Hafif bir makyaj yapıp parfümde sıktıktan sonra odadan uçarak çıktım.
Biz evden hazırlanıp gidecektik, annemler ise kuaföre gidip direk düğün salonuna gidecekti.
"Evet hazırım saat kaç?"
"Sekiz"
"Uç arabaya. Gerçi araba yok. Ben motorla giderim sende geleceksen gel"
"Senin motorun mu var?"
"Evet. Biliyorum çok şaşırdın ama var"
Kapıya çıkıp ayakkabımı giydim. Takım elbise ile motora binecektim. Ona on olay. Umarım saçım bozulmaz.
"Hey beni bekle! Başka türlü gelemem"
Minho'da arkamdan beni takip etmişti. Motorumu kuytu köşelere sakladığım için evin arka tarafındaki yerdeydi.
Motorumu çıkartıp evin önüne getirdim ve binip kaskımı taktım. Minho arkamdan binip kask takmıştı. Evet artık gidebiliriz.
"Az yavaş sür uçacağız"
"Ne oldu yoksa korktun mu?"
"Siktir git be"
"Haram haram kötü örnek oluyorsun."
Sanki ben hiç küfür etmiyormuşum gibi.
"Bu tarz konularda senin konuşmaya hakkın yok bence"
"Ben en azından arkadaşlarımın yanında ediyorum sen üvey kardeşinin yanında ediyorsun"
"Küçük bir velet olmadığına göre etmem de bir sorun yok"
"Hayır var. Ben seni yanın küfür ediyor muyum? Hayır. O yüzden sende edemezsin"
"Sus ve konuşma. Yapıştıracağım yoksa"
Ağzıma hayalî bir fermuar çekip motor sürmeye devam ettim. Bu hiç konuşmuyor yaa. Azıcık konuş. Sıkıldım.
Yaklaşık beş dakikalık bir yol daha gittikten sonra düğün salonuna varmıştık. Maşallah dünyanın yarısı kaplıyor bu.
"Oha! Ne kadar büyük"
"Biraz öyle olmuş. Hadi içeri girelim"
Beraber içeri girdik. Şuan pek fazla kişi yoktu. Bizim mallarda buranın yersiliymiş gibi yayılmıştı. Minho'nun arkadaşı olan Seungmin'de burada,Chan ile konuşuyor. Aramızda akıllı olan tek şahıslar.
"HELLOO BEN GELDİM!"
"Kulağım acıdı"
"Acısın. Ee diğer ayılar nerede?"
"Hangi diğer ayılar nerede?"
"Yeonjun, Soobin falan filan onların ekip"
"Geleceklermiş birazdan"
"Tamamdır"
Hyunjin gelip saçıma bakmaya başlamıştı. Yıldız gibi parlayacağım bugün. Çünkü annemin düğünü.
"Oğlum bu ne lan. Simden geçilmiyor kafan. Nasıl yıkayacaksın bunu?"
"Hallederiz bi şekilde"
"Amin"
Diğerlerini arkamda bırakıp düğün salonunu gezmeye başladım. Minho'nun babası tanınan bir iş adamıydı. Bu yüzden arkadaşları biraz fazlaydı. Sanırım bu yüzden düğün salonunu büyük tutmuşlardı. Zaten başka ne için büyük olsun ki?
Gelin ile damat için hazırlanmış masa biraz fazla süslenmişti. Biraz değil bayağı süslenmişti aslında. Normal düğünlerde olan masaların bin kat daha çiçek ve konfeti gibi bir şey vardı. Ne biçim süslemişler amk.
Fotoğraf çekinmek için özel bir alan vardı. Özel dediğime bakmayın normal duvardan bir farkı yoktu. Düz duvar yani.
Neyse işte onun dışında ortada dans etmek için boş bir alan, boş alanın etrafında da masa vardı. Otuzdan fazla masa vardı. En fazla kaç kişi gelecek ki?
Neyse susuyorum yüzden fazla kişi gelebilir.
Of şimdi misafir ağırlama falan filan ıvır zıvırlar var. Misafirler kendi geçsin içeriye ben niye ağırlıyorum? Ayakları yok mu? Yürüsünler geçsinler içeri. Fazla boş yaptım şimdi diğerlerinin yanına dönme timee.
"Nasılmış düğün salonu iyi gezdin mi?"
"Çok süslü"
"Evet süsü biraz abartılmış"
Kısa muhabbetimiz bitmişti. Artık sadece mal gibi oturup annemleri bekleyecektik. Of dağlar of.
≈
Heloo
Kısa attım çünküü düğünü ayrı bir bölümde daha harika bir şekilde anlatmak istiyorum.
Hadi bye