03

113 6 7
                                    

June otel odasına döndüğünde kendini zorlu bir savaştan çıkmış gibi hissediyordu. Tüm akşam ayaklarını sıkan topuklularını çıkarıp odanın en uzak köşesine doğru attı ve banyoya doğru ilerledi. Aynada karşılaştığı yüz bir anlığına ona çok yabancı geldi, kimdi bu kadın? Saçlarını bozdu ve gece ilerledikçe akan makyajını sildi. Elbisesini çıkarıp pijamalarını giyiyordu ki kapının çalınmasıyla irkildi, merak ve temkinle kapıyı hafifçe araladı.
Yüzünden yorgunluk akan otel görevlisi "June Laurent" dedi

"Evet"

"Bu size geldi, 435 golden suitten."
Görevli, June'un cevap vermesini beklemeden şık tekerlekli arabayı dağınık odanın ortasına bırakıp, kapıyı sertçe kapatarak odadan ayrıldı. "Tüm gün hizmet etmekten bıkmış olmalı." diye düşündü, hiç tanımadığı bir otel görevlisiyle yakınlık hissetti, kendisi de üniversitede yaşlı ve talepkar Profesör Lizonni'ye asistanlığını yaparken aynı duyguları hissediyordu. İhtiyarın istekleri hiç ama hiç bitmiyordu! Bazı günler June'a görevleri arasında olmayan işler bile veriyordu; kuru temizlemeden kıyafetlerini almak, kedisini veterinere götürmek gibi. Jamie ne zaman Profesör Lizzoni arasa sinirlenir "Adam seni kişisel asistanı gibi kullanıyor June ve sen de sesini çıkarmıyorsun." diye söylenirdi. June Jamie'nin bu öfkesinin ona mı yoksa sevişmelerinin tam ortasında arayan Profesör Lizzoni'ye karşı mı olduğunu çözemezdi. Şimdi düşündüğünde anlıyordu ki Jamie'nin tüm siniri ve öfkesi onaydı... Bu gerçek yüreğini sızlattı. Geçmişin hayaletlerini kovmak istercesine derin bir nefesle alıp verdi ve tekerlekli arabanın üstündeki süslü kutuyu açtı içinde bir şişe Château Cheval Blanc vardı yanında ise hızlıca yazıldığı yazı stilinden belli bir not; "Şarap sözünü unutmaman için. Yarın 12:30, otelin botanik bahçesinde. - T.A.A" June kafası karışmış bir şekilde notu tekrar tekrar okuyor kimden geldiğini anlamaya çalışıyordu, hafif sarhoşluğundan olsa gerek notun sahibinin Trent olduğunu duşun altındayken çözebilmişti. Soğuk ve ıslak mermere yaslandı ve gözlerini kapattı, zihninde tüm geceyi en başından yeniden yaşamaya çalıştı. Kısa, belli belirsiz anlar; Trent'in tenine dokunuşu, gece boyunca onu göz hapsine alması, konuşurken ondan bir nefes uzakta olması...

══════════════════

"Şarap sözü verdiğimi hatırlamıyordum." dedi June, Trent'in dikkatlice kadehi doldurmayı çalışmasını izliyor, yüzünün her bir ayrıntısını belleğine kazımaya çalışıyordu.

Dolu kadehi uzatırken "Sarhoş olduğundan olabilir mi?" diye sordu Trent tebessüm ederek.

June ciddi kalmaya çalışarak "Aslında o kadar da sarhoş değildim, beni kandırmaya çalışma." dedi fakat gülümsemekten kendini alıkoyamadı.

"Peki peki, seninle tartışmayacağım. Sonuçta ayağa zar zor kalktığını, asansörün düğmesine basmak için yarım saat düşündüğünü hatırlamaman normal." Trent kibirli bir tavırla kadehinden büyük bir yudum aldı.

"Ben hatırlamıyorsam benim için tüm bu anlattıkların yaşanmamış demektir."

Güldü Trent "O zaman benim hayatımın çoğu yaşanmamış."

"Demek sarhoş geceleriniz olduğunu itiraf ediyorsunuz Bay - " June bir an duraksadı karşısında oturan bu hoş adamın soyadını ve hakkında bir çok şeyi bilmediğini fark etti.

"Alexander-Arnold." diye tamamladı Trent.

"Hangi hanedan?"

"Liverpool'un kenar mahallesi."

"Bu iyiydi." dedi June kahkahalarının arasından.

Telefonun zil sesi June'un kahkahasını bastırdı, Trent cebinde titreyen telefonu çıkardı, ekranda beliren ismi görünce yüzünden bir huzursuzluk geçti. Huzursuz havayı dağıtmak için ''Roma'da ne yapıyorsun?'' diye sordu, bir yandan da telefonunu sessize almaya çalışıyordu.

let me love you ❥ trent alexander-arnoldHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin