04

95 6 1
                                    

June yorgun halde yatakta uzanırken Trent'le deniz kenarında yaşadığı tutku dolu anları yeniden düşünüyordu. İçinden kendisinin bile varlığından haberdar olmadığı bir kadın çıkmıştı, bu kadın June'un kişiliğinin yapı taşı olan mantıktan çok uzaktaydı.
Utanç ruhunu da aşıp kemiklerine kadar sızdı, tekrar yüz yüze geldiklerinde ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilmiyordu. Sasha'nın aklına uymamalıydı! Ne diye kendi sınırlarını aşabileceğini düşünmüştü ki? Rutinleşmiş hayatı ve aşılmaz kalın sınırlarıyla çok daha mutlu ve huzurluydu, şimdi ise içini kemiren utangaçlık ve huzursuzluk veren pişmanlık vardı. Kararını vermişti bu ilk ve son hatası olarak kalacaktı, arkadaşının dediği gibi davranmış ve pişman olmuştu. ''En azından denedim.'' bahanesine sığınabilirdi artık. Trent'e gelince de ondan uzak kalacaktı zaten bu haftadan sonra bir daha nerede karşılaşacaklardı ki?
June'un sığındığı sessizlik odasının kapısının çalınmasıyla bölündü, June bir an kapıyı açıp açmamak konusunda kararsız kaldı, Trent yine bir jest yapmış olabilirdi ve hatta daha kötüsü başladıkları işi noktalamak için kapısına gelmiş olabilirdi. Kapı ısrarla çalmaya devam edince pes ederek kapıyı açtı, karşısında Trent değil de Sasha'yı görünce hayal kırıklığı hissetmesine kendisi de şaşırdı.
''Uyuyor muydun?''
''Yatmak üzereydim aslında.''
Sasha keyifle kendini dağılmış yatağın üzerine attı, gürültüyle gerindi ''Eee günün nasıl geçti?''
"Senin Rodrigo'nun yatağında olman gerekmiyor mu neden burdasın?"
"Birini mi bekliyorsun bayan Julianne Laurent."
"Hayır canım. Sadece merak."
"Fazla merak kediyi öldürür." dedi Sasha "Bu hafta beraber kalmamaya karar verdik, bilirsin heyecan olsun diye."
"Ve sende benimle kalmaya karar verdin?"
"Sadece eski günleri özledim."
June, Sasha'nın yanına oturdu "Yani o zaman ki yakınlığımızı. Şimdi de yakınız ama o zaman... Bilmiyorum June kendimi çok yalnız hissediyorum, bazen Breena'ya bile güvenemiyorum." dedi gözleri dolmuştu "Keşke Roma'ya geri dönmesen."
"Öyle bir şansım yok."
"Orada seni bağlayan ne var ki? Önceden Jamie vardı ama şimdi?"
"Kariyerim?"
"Burada da bir okuldan çok kolay kabul alabilirsin!"
"Sasha..."
"Amma inatçısın, umarım öyle bir şey olur ki burada kalmak zorunda kalırsın.''
"Sen varken düşman aramama gerek yok sanırım."
"Evet ben senin hem dostun hem de düşmanınım ama iyi bir düşman ki zaten..."  ekranı yanıp sönen telefonuna dikkatini dağıtınca cümlesini yarım bıraktı ''Hadi kalk bakalım arabamız geldi.'' dedi.
''Ne arabası?''
  ''Bu hafta kutlama haftası derken gayet ciddiydim.'' kolundaki pahalı saate baktı ''Üstelik saat daha 12 bile değil.''
June bir anlığına 'makyajımı çoktan sildim' bahanesini kullanmayı düşündü ama Sasha kalabalığın içinde kendini nasıl yalnız hissettiğini itiraf edeli on dakika bile olmamışken bunu söylemenin acımasızca olduğunu düşündü.
''Tamam.'' dedi sesindeki isteksizliği belli etmemeye çalıştı ''Arabayı bekletebilir misin? Hazırlanayım.''

           ══════════════════

June çıplak sırtında sıcak bir el hissettiğinde irkildi, Trent yanağına kısa bir öpücük kondururken kulağına ''Selam'' diye fısıldamıştı, tıraş losyonu ve alkol kokusu üzerine sinmişti, bu beklenmedik karşılaşmayla June'un bedeni kaskatı olmuştu.Gürültülü kızlı erkekli bir grup yanlarından geçerken Trent onu daha da kendine doğru çekti, salonu dolduran elektronik müziğe rağmen June avuçlarının ardında Trent'in kalp atışını hissedebiliyordu, kendine verdiği sözü hatırladığında teni ateşe değmiş gibi geri çekildi. Trent
''Bira içiyorsun ha? Değişiklik mi yapmak istedin.''
''Sayılır.''
"Sana eşlik edeyim o halde."
"Aslında Sasha bana eşlik ediyordu." dedi June, çapraz masada hararetle insanlarla konuşan Sasha'yı işaret etti.
"Pek sana eşlik ediyor gibi görünmüyor." dedi Trent manidar bir ses tonuyla "Daha çok insanları her anlattığında değişen evlilik teklifi hikayesiyle darlıyor gibi."
June elinde olmadan güldü, Sasha odak noktası olmayı severdi, gösteriş karakterinin kemiğini oluşturuyordu.

"Sonunda seni güldürebildim."
"Doğru sadece güldüğümde güzel oluyordum değil mi?" diye söylendi June, sonra sabah yaşadıkları tutku dolu anları Trent'e hatırlattığı için kendine kızdı, o konu hakkında yüzleşmeye henüz hazır değildi.
"Ben öyle söylemedim. Güldüğünde de güzel oluyorsun dedim yani her halinle güzelsin anlamında."
"Kendi kalene gol attın Trent, bu cümleyi düzeltemezsin." dedi June tek kaşını kaldırarak.
"O yüzden mi bana soğuk davranıyorsun?" diye sordu Trent yüzündeki gülümseme kaybolmuştu.
June dudaklarına dayadığı bira şişesiyle kalakalmıştı, aldığı yudum boğazına takılarak yutkundu. Aklına gelen en saçma cevabı verdi "Soğuk davranmıyorum, bu benim normal halim." dedi sesinin titrememesi için gayret sarfediyordu.
Trent aralarındaki boşluk kalmayacak şekilde June'u kendine doğru çekti "Ben benim iyiliğimi düşünen June'u daha çok sevmiştim." dedi, elleri genç kadının belini ve sırtını okşuyor, sanki kıvrımlarını ezberlemeye çalışıyordu. Bu fazla yakınlık June'un mantıklı düşünmesine engel oluyordu, düşünceleri binbir parçaya ayrılmıştı, zihninin derinliklerinde içinden bir türlü çıkamadığı bir savaş vardı; buradan kaçmalı mı yoksa sonrasında hissedeceği pişmanlığa rağmen kalmalı mı?

June konuşmak için dudaklarını araladı fakat bir sesi yoktu sanki, bir kekeme tutukluğu vardı üzerinde. Trent, June'un sessizliğini fırsat bilerek boynuna bir öpücük kondurdu. June Trent'in sıcak dudaklarını teninde hissedince pandoranın kutusuna hapsettiği duyguların uyandığını hissetti.
''Biliyor musun?'' dedi Trent ''Seninle sessiz kalmak bile huzur verici.''
'' Teknik olarak pek sessizlikte sayılmayız müzi-''
June'un cümlesi Trent'in dudaklarını kendi dudaklarının üstünde hissedince kesilmişti ''Hadi buradan çıkalım.'' dedi Trent, elleri June'un yanağını okşuyordu. ''Kalmam gerek, iyi bir arkadaş olmalıyım.'' 
''Zaten iyi bir arkadaşsın Roma'dan buraya sırf Sasha için geldin.''
''Bir de kapının önüne koyulduğum için.'' dedi June kendi kendine konuşur gibi. ''Ne? Nasıl yani?'' 
June soluğunu bıraktı hafifçe içini çekti ''Uzun hikaye.''
''Beni başından savma.'' dedi Trent sesinde June'un daha önce karşılaşmadığı bir ton vardı. Öfke. ''Seni tanımaya çalışıyorum ama sen benden kaçıyorsun, anlamıyorum. Sabah bacaklarının arasındayken herşey iyiydi.''
June telaşla onları duyabilecek birileri var mı diye etrafına bakındı, herkes ufak gruplar halinde sohbet ediyor müziğin ritmine göre hareket ediyordu.
''Neden?'' diye sordu June sertçe Trent'in cevap vermesine fırsat vermeyerek devam etti ''Neden beni tanımak istiyorsun? Aşk deme kimse iki günde aşık olmaz.Eğer amacın bu bir haftayı daha eğlenceli hale getirmekse böyle sevgi gösterilerine, güzel sözlere gerek yok.'' dedi tek bir nefeste.

June yüzünde hep tebessüm gördüğü bu adamın bakışlarında hayal kırıklığını görebiliyordu ''Vay canına.''  Trent duyduklarını hazmedebilmek için sustu, kısacık bir sessizlikten sonra devam etti ''Keşke benim seni tanımaya çalıştığım kadar sende beni tanımaya çalışsaydın.'' dedi dişlerinin arasından, alnındaki damar seğriyordu.

Beline sarılan güçlü eller çekildiğinde June kendini hiç olmadığı kadar korunmasız ve çıplak hissetmişti.

let me love you ❥ trent alexander-arnoldHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin