-
"Seungmin, çıkmayı düşünmüyor musun güzelim?" Jeongin, banyonun kapısına yaslanmış ve eşinin içeriden çıkmasını bekliyordu.
"Düşünüyorum tabii ki Jeongin! Ama emin olamadım, çok kilo almışım ya yakışmadı sanki." Seungmin'in içeriden gelen ve daha çok kendi kendine konuşuyormuş gibi duran söylenmeleriyle derin bir nefes aldı, uzun olan.
"Çıksan da ben de görsem ya? Hm? Hadi bebeğim, hadi aşkım..."
"Ay Jeongin tamam ya, çıkıyorum." Demesiyle çıkması bir olmuştu.
Üzerinde beyaz bir gömleği vardı ve gömleğinin üzerine pembe kısa kollu bir kazak giymişti. Altındaki siyah pantolonuyla kombinini tamamlamak yerine takılar takmayı tercih etmişti. Tek kulağında siyah küçük siyah kalpli bir küpe varken işaret parmağına gümüş yüzük takmıştı.
Oldukça sevimliydi.
Geçen hafta ani bir kararla boyattığı saçlarını da unutmamak gerekirdi.
Önlerinden bir kaç tutamı açmış ve pembeye boyamışlardı.
"Çok...tatlı olmuşsun, şeker gibi." Seungmin emin olamadığı için başını yana eğdi. "Emin misin aşkım? İçime sinmedi sanki."
"Kesinlikle fevkaladesin." Seungmin, ikna olup ona öpücük atmış ve Jeongin'i incelemişti.
Eşi, kendinin aksine siyahlara bürünmüştü. Başındaki lavicert bereyi ve boynundaki gümüş kolyeyi saymazsak.
Seungmin, daha az önce sürdüğü parlatıcını unutup dudağını ısırmıştı. "Of Jeongin, git ya!" Jeongin birkaç saniye duraksamış ve ardından anladığı tavırla gülmüştü.
Seungmin'e göz kırpıp ellerinden tutarak kendisine çekti. "Biliyorum, çok yakışıklıyım ama gözlerim senin üzerinde olacak. Her zamanki gibi."
Hamile olan, başını sallayıp karnının izin verdiği kadarıyla Jeongin'in dibine girmişti. "Başka bir ihtimali yok zaten." Jeongin hemen dibinde olan yanakları parmaklarının arasına kıstırarak birer öpücük kondurdu.
"Evet güzelim, haklısın. Hadi çıkalım, geç kalırsak ayıp olur." Seungmin saçını son bir defa düzeltip Jeongin'i takip etti.
Jeongin'in öğrencilerinden birisinin ailesi bir tür davet ayarlamıştı. Öğretmenleri ve çocukların arkadaşlarını da çağırmıştı.
Jeongin gitmeyi uygun bulmasa da öğrencisi çok ısrar edince kıramamıştı. Hem Seungmin'in de bu sıralar hep evde olduğunu ve çok fazla sıkıldığını fark etmişti.
Ve eşi şimdiyse oldukça gergindi.
Arabaya binip yola çıktıklarında ikisi de sessizdi. Jeongin, direksiyonu diğer eline alıp boşa geçmiş elini Seungmin'inkinin üzerine koydu.
"Gergin olmana gerek yok, hepsi çok tatlı çocuklar. Biliyorsun, defalarca kez bahsetmiştim hem onlar da ikimizin fotoğrafını falan görmüşlerdi. Yabancılayacaklarını hiç sanmıyorum." Seungmin, Jeongin'in dediklerini pür dikkat dinlemişti.
"Biliyorum, sadece ya beni sevmezlerse?" Jeongin, omzunu silkti.
"Ben bugüne kadar seni tanıyıp da sevmeyen kimseyi görmedim. Bence sevecekler. Ama isterlerse sevmesinler, ne fark eder ki? Belki de onları bir daha hiç görmeyeceksin bile, kendi canını sıkmana değmez gerçekten." Seungmin başını usulca salladı.
"Haklısın..."
Bundan sonrası hızlı geçmişti, davete gelmişler ve içeriye geçmişlerdi.
Jeongin, yanındaki eşinin elini kavramış ve hemen ileride gördüğü tanıdık olan velinin yanına adımlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
me and my husband, seungin
Fanfic"evlerin çoğunlukla dört duvar, bir çatısı: nadirense güzel bir yüreği ve bolca kucaklaşması olur." -kim seungmin & yang jeongin ִֶָ 𓂃⊹ ִֶָ | mpreg, fluff