İyi okumalar canlarım :)
Gözlerimi açtığımda bembeyaz bir ışık karşıladı beni. Kamaşan gözlerimi kısıp gözümün alışması için birkaç saniye bekledim. Niye tepemde beyaz ışık vardı benim?
Gözüm alışmıştır herhalde diyerek tekrar açtım yumduğum gözlerimi ve etrafıma bakındım.
Solumda büyük bir cam, tam karşımdaki duvarda televizyon ve sağımda da tekli bir koltuk vardı ve ben de hasta yatağında yatıyordum. Hastaneye nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışırken birden koşarken bayıldığım geldi aklıma ama daha sonrası yoktu hafızamda. Kendime üzümünü ye bağını sorma diyerek gözlerimi tekrar kapattım. Sonuçta güvendeydim.
Başım felaket bir şekilde ağrıyordu ve şu an tek istediğim şey bu yatakta uzunca bir süre yatıp dinlenmekti. Gözüm tekrar cama kaydığında akşam olduğunu gördüm. Kaç saattir burada olduğumu merak ederken gözüm telefonumu aradı. Aklıma gelenle ufak bir küfür kaçtı ağzımdan. O mesajdan sonra telefonumu bırakıp koşmaya başlamıştım. Acaba beni merak etmişler miydi? Kaç saattir ortalarda olmadığımı da bilmediğimden tahmin yürütemedim. Ben kendi düşüncelerimle boğuşurken kapı açıldı ve hemşire olduğunu tahmin ettiğim bir kadın içeriye girdi.
" Kendini nasıl hissediyorsun?"
gülümseyerek sorduğu soruya gülümseyerek cevap vermek istedim ama hiç içimden gelmiyordu. Yine de zorladım kendimi.
"İyiyim teşekkür ederim. Acaba ne zamandır buradayım?"
Bileğindeki kol saatine baktı ve tekrar güzel gülümsemesiyle gözlerime baktı.
" Yaklaşık altı saat kadar oldu."
Ne altı saat mi demişti o? Aferin kızım aferin sana bir sakin kalamadın hemen ayıl bayıl! Kesin çok merak etmişlerdi benden haber alamayınca.
" Telefonunuzu kullanabilir miyim aileme haber vermem lazım."
Hemşire telefonunu uzatınca teşekkür ederek aldım ve arama kısmına girdim. Numara yazmaya başlayacaktım ki elim boşta kaldı. Kimsenin numarasını ezbere bilmiyordum ki ben. Ne yapacağımı düşünürken belki telefonumu bulan olmuştur umuduyla kendi numaramı tuşladım. Birkaç saniye içinde açıldı.
"Gözde sen misin?"
Rüzgar'ın endişeli sesini duyunca içim rahatladı. Hem telefonum bulunmuştu hem de güvendiğim birine ulaşabilmiştim.
"Benim iyiyim merak etme. Hastanedeyim şu an gel-"
Sözümü keserek gür sesiyle konuşmaya başladı.
"Hangi hastane?"
İsmini söylememle telefonu yüzüme kapatması bir oldu. Bozuntuya vermemeye çalışarak hemşireye geri verdim telefonunu.
"Serumun bitsin, doktor kontrolünden sonra çıkabilirsin."
"Teşekkür ederim."
Son kez güzel gülümsemesiyle gülerek odadan çıktı.
-
Yaklaşık yarım saat geçmişti ve bu kafamdaki tilkilerle baş başa kalmak için çok uzun bir süre demekti. Kafamdaki tilkilerin kuyrukları birbirine dolanıp kör düğüm oluyordu. Kafamdaki düğümün bir parçası Selim'in attığı mesaja bağlıydı. Tekrar karşıma çıkacağı kesindi o yüzden hazırlıklı olmalıydım ama ne zaman çıkacaktı orasını bir türlü kestiremiyordum. Olması gereken yer ve zaman derken neyi kast ediyordu bir türlü çözemiyordum.
Ben bunları düşünürken birden kapım açıldı ve içeriye koşar adımlarla Rüzgar girdi. Gözlerinin altı çökmüş altın sarısı saçları dağılmıştı. Yorgun gözükmesinin sebebi bendim sanırım beni arayıp durmuş olmalıydı.
"Allahm, çok şükür iyisin." diyerek yanıma geldi ve tam sarılacaktı ki son anda kendisini tuttu.
Kendi kendine kısık sesle konuştu ama ben odanın içi çok sessiz olduğu için duyabilmiştim.
" Sarılabilirsem ben de iyi olacaktım."
Duyduğum şeyle içimdeki kuşun tiz bir şekilde bağırdığını hissettim. Rüzgar'a sarılabilmeyi ben de çok istiyordum ama yapamazdım, olmazdı. Ama denemekten zarar da gelmezdi diye düşünerek bir hamlede bulundum.
"Rüzgar."
"Efendim meleğim?"
"Parmağını uzatabilir misin? "
utanarak sorduğum soruyu anlayamadı sanırım. Yüzündeki o şaşkınlık gülmeme neden oldu.
İşaret parmağımı ona doğru kaldırdım ve gülümsedim.
" İlk dokunduğum kişi sen ol istiyorum."
Birden gözleri parıldamaya başladı ve yüzündeki şaşkınlık yerini tatlı bir heyecanın izlerine bıraktı. Yavaş adımlarla işaret parmağını parmağıma yaklaştırdı ve dokunmasına bir santim kala durarak gözlerimin içine baktı.
" Emin misin. " sorusuna cevap vermek yerine gülümsedim ve nefesimi tutarak kendimi hazırladım.
Sana zarar vermeyecek merak etme diyerek kendime telkinde bulundum ve bir anda dokundum.
Dokununca istemsizce irkildim ve parmağımı çekecekken kendimi son anda durdurmayı başardım. Gözlerim yaşlarla dolmaya başladığı sırada kalbim çıkmak istercesine atıyordu. İçimdeki kuşun kanat çırpışları kulağımı sağır edecek dereceye gelince gözlerimi mavi gözlerine çıkardım. Dolan gözleriyle hareketlerimi izliyordu pür dikkat. Biraz daha ileriye gidebilirsin Gözde hadi kızım. Kendimi gaza getirerek önce yavaşça parmağını tuttum daha sonra da elimin titremesini umursamayarak elimin iki katı olan elini kavradım.
Aklıma kötü düşünceler akın etmeye başlayınca bu güzel anı burada sonlandırarak elimi hızla geri çektim. Akan gözyaşlarımı gözümün tersiyle silip Rüzgar'a döndüm tekrar. O da çaktırmamaya çalışsa da gözyaşlarını siliyordu. Bu haline gülmekle yetindim. Bir şey diyerek utandırmak istemiyordum. Yanıbaşımdaki koltuğa oturup tekrar bana döndü.
"Bir ödülü hak ettin ufaklık."
"Ödül mü?" dedim heyecanlanarak.
"Ne ödülü?"
Omuzunu silkti kendinden emin tavrıyla.
"Ne istersen."
"O zaman ödülümü izninle biraz düşünmek istiyorum."
"Nasıl istersen, ben her zaman emrindeyim prenses."
Dedi ve aklına bir şey gelmiş olacakki kaşlarını çattı.
"Sen buraya nasıl geldin?"
" En son bayıldım onu hatırlıyorum, buraya nasıl geldim ben de bilmiyorum."
Aklıma mesaj olayı gelince biraz doğruldum.
"Telefonum sende değil mi?"
"Evet meleğim ben de. Seni ararken bulabildiğim tek şey o oldu."
" Mesajlara girebilir misin"
Dediğimi yaparak mesajlara girdi ve mimiklerinden anladığım kadarıyla mesajı gördü.
"Seni doğduğuna pişman etmezsem bana da Rüzgar demesinler."
Rüzgar kükreyince irkildim istemeden. Yavaş be ayı mısın.
Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından gözleri tekrar beni buldu.
" O uygun zaman geldiğinde o şerefsiz bana yalvarıyor olacak sen merak etme meleğim" dedi ve kapıyı çarparak odayı terk etti
Sizce Rüzgar Selim ile baş edebilecek mi??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR
Teen FictionYeni bir şansım vardı sıfırdan başlamak, yaşananları yaşanmamış kılmak için. Tıpkı bir Anka kuşu gibi küllerimden yeniden doğacaktım. Bize yapılan haksızlıkları unutacak yeni aileme sımsıkı bağlanacaktım. Artık kalbimdeki kuş özgürce kanat çırparak...