İyi okumalar canlarım :)
Başımdaki sonu gelmeyecekmiş gibi hissettiren ağrıyla gözlerimi açtım.
Gözlerim karanlığa alışınca yavaşça yerimde doğruldum. Başım çatlamak üzereydi ve kendimi aptal gibi hissediyordum. Birkaç saniye bulunduğum yerde kendime gelmeyi bekledim. Sadece şu anda oturduğum yataktan başka bir şeyin olmadığı bu küçük odada ne işim vardı?
Odanın soğukluğu yeni uyanmış bedenimi titretirken başımı ovuşturdum.
"Allahım kafamda filler çiftleşiyor rica etsem bir el atabilir misin?"
Kendi kendime söylenirken birden kapı daha sonra da odanın ışığı açıldı. Bu sefer de birkaç saniye gözümün ışığa alışması için kendime zaman tanıdım.
" Uyuyan güzel uyanmış."
Karşımdaki takım elbiseli uzunca ve iri yapılı olan adama diktim gözlerimi. Birkaç saniye içinde beynime uyumadan önce yaşadıklarım gelince korkuyla yatakta geriledim. Ben kaçırılmıştım.
" Selim seni çok korkutmuş belli, şu haline bak."
cümlesini odayı kaplayan gür kahkahası doldurunca yüzümü buruşturdum istemeden. Kendisi bakımlı bir adam gibi görünse de tavırları ve bakışı midemi bulandırmıştı. Daha fazla bu durumu düşünmeyi bırakarak asıl mevzuya geldim.
" Ne istiyorsunuz benden?"
" Benim bir şey istediğim yok, ben sadece eski dostumu kurtarıyorum. Seni de mecbur bir süre misafir edeceğim."
...
Ne kadar süre yalnızlığımla baş başa kaldım bilmiyorum. Belki bir saat belki bir gün belki de birkaç gün. İnanın bilmiyorum. Zaman kavramını yitirmişti. Verilen yemekleri yemeyi reddettiğim için çok açtım, bundan dolayı da kendimi çok yorgun hissediyordum. Yemek yememek onlara değil bana bir cezaydı bunun farkındaydım fakat ne ağzımdan bir lokma geçirecek halim ne de öyle bir isteğim vardı. Ayrıca daha kim olduklarını bilmediğim insanların elinden yemek yiyecek kadar da keriz değildim. İçine her şeyi koymuş olabilirlerdi.
Oturduğum yataktan kalktım ve önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına itekleyerek güç toplayabilmek için derin bir nefes aldım.
Şu durumda yapabileceğim tek bir şey vardı ve ben bunu yapmak için kendimi hazır hissediyordum. Tüm gücümle bağırdım ve kapıyı tekmelemeye başladım.
" Tuvaletim geldi açın şu kapıyı."
birkaç saniye içinde kapı açıldı ve karşımda gözlerinden yorgunluk akan tanıdık yüzle karşılaştım. Bu yorgunluğa aşinaydım artık. Beni daha önce tuvalete götüren adamdı kendisi. Önceden kaçma girişiminde bulunmadığım için bu sefer şüpheleneceğini düşünmeyerek yolunu öğrendiğim tuvalete önden yürümeye başladım.
Bulunduğum odanın birkaç metre ötesindeki tuvalete gelince arkama bakma zahmetine girmeden hemen içeriye girip arkamdan kapıyı kilitledim.
İçeride pencere yoktu. O yüzden buradan çıkmak için başka bir yol kullanmam gerekiyordu. Gözümü karartıp karşımdaki aynaya güçlü bir yumruk attım. Parçalar gürültüyle etrafa saçılınca hemen yerden küçük bir parçayı aldım. Attığım yumrukla beraber parmaklarım kesilmiş olsa da yetmezdi. Sağlam bir yaraya ihtiyacım vardı ki beni hastaneye götürmek zorunda kalmalılardı. Düşünürsem yapamayacağımı bildiğim için gözlerimi sımsıkı yumarak koluma büyük bir kesik attım. Canım acısa da kendimi kötü hissetmiyordum. Fiziksel acılara içimdeki yaralar baskın geliyordu çünkü.
Kapı yumruklanınca yerin kan olmasını sağlayan kesikten gözümü ayırdım ve kapının kilitini açtım.
" O ses... Siktir!"
Kolumdaki yaraya şaşırarak bakan adam birden beni kolumdan tutarak daha önce girmediğim bir odaya götürdü. Bu oda da rutubet kokuyor ve sadece birkaç eski eşyadan oluşuyordu.
İçeride arkası dönük adamı fark edince istemsizce birkaç adım geri gittim. Bu ilk gün gördüğüm adamdı. Heybetli vücudu bunu anlamama yetmişti.
"Abi kızı hastaneye götürmemiz lazım."
Adam hızla elindeki sigarasını söndürerek bize döndü. Birkaç saniye durumu anlamak için bekledi ve konuşmaya öyle başladı.
" Buradan dışarı çıkmayacak."
Otoriter çıkan sesiyle gerilmeye başladım. Nasıl buradan çıkamazdım. Kan kaybından ölürdüm be çıkarmak zorundalardı, planım işe yaramalı huzurlu evime geri dönmeliydim.
"Abi kan kaybından bayılacak kız, nasıl -"
"Git malzeme bul bana. Ben hallederim."
Korkuyla gözlerim açıldı. Kolumu dikecek hali yoktu ya saçmalıyordu herhalde.
"Bakıyorum da korktun, korkma elim hafiftir. Ayrıca bu çok ucuz bir numara yine de seni cesaretinden dolayı tebrik etmek isterim."
Bir şeyler söylemek istesem de ağzım açılmıyor dilim dönmüyordu. İşe yaramamıştı, kurtaramamıştım içimdeki kuşu hapsediliği kafesinden. Gözlerim dolarken sinirle yumruğumu sıktım ve ona doğru koşup tüm gücümle vurmaya başladım.
Ne kadar sert vursam da hiç canı acıyor gibi görünmüyor yerinden kıpırdamıyordu bile. Kolumdan damlayan kanlar gömleğini kırmızıya bulayınca tiksintiyle itildim.
"Üzerimi mahvettin. Uslu dursan iyi olur küçük hanım yoksa buradan zamanı geldiğinde de çıkamazsın."
O sırada yanımıza koşturarak gelen adam elindeki kutuyu karşımdaki adama verdi.
" Her şey içinde abi."
Adam çantayı alıp ortada duran küçük sehpaya bıraktı ve koltuğa oturup bana bakmaya başladı.
" Ne bakıyorsun? "
Sinirle bağırdım. Sinir oluyordum kendisine haklı olarak.
"Dokunamazsın bana bakma boşuna."
"Hadi gel şuraya seninle uğraştığım yetti."
Ayağa kalkıp birkaç büyük adımla yanıma ulaşıp kolumu tuttu. Hemen kolumu geri çekerek kurtardım.
"Dokunma bana!"
"Selim sende ne buluyor anlayabilmiş değilim, hem huysuzsun hem söz dinlemiyorsun."
"Selim de sen de aşağılık itlersiniz. Allah belanızı versin sizin.!"
Yanağıma yediğim şiddetli tokatla kafam sola savruldu. Ağzıma gelen demir tadıyla dişlerimi sıkarak geri doğrulttum kafamı.
"Ne oldu zoruna mı gitti? İkiniz de bir bok değilsiniz bu dünyada. Tek yaptığınız etrafa pisliğinizi bulaştırmak. Ama ne yaparsanız yapın ben asla sizin gibi kötü olmayacağım, size yenilmeyeceğim."
Hızla arkamı dönüp giderken birden yer ayağımdan kayar gibi oldu ve dengemi koruyamayarak yere düştüm. Gözüm kararırken son duyduğum şey adamın çalan telefonu olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR
Teen FictionYeni bir şansım vardı sıfırdan başlamak, yaşananları yaşanmamış kılmak için. Tıpkı bir Anka kuşu gibi küllerimden yeniden doğacaktım. Bize yapılan haksızlıkları unutacak yeni aileme sımsıkı bağlanacaktım. Artık kalbimdeki kuş özgürce kanat çırparak...