İyi okumalar canlarım :)
Rüzgar
Zaman gerçekten göreceli bir kavramdı. Gözde iki gündür kayıptı ama sanki o iki gün iki yıl gibi geçmişti. İyi olup olmadığını bilememek, öğrenememek ve burada böyle çaresizce beklemek içimdeki küçük çocuğa hiç iyi gelmiyordu. Karanlıkta kalan küçük çocuğu aydınlığa kavuşturmak için her zaman başvurduğum yol olan güneşten medet umsam da hiçbir işe yaramıyordu. Sanki yıllar önce kilitli kaldığım odalara tekrar hapsedilmiş im ve tüm ışığımı yeniden söndürmüşlerdi.
Yokluğunda Gözde'nin bendeki yerini daha iyi anladım. Resmen bedenimden bir parçam kopmuşcasına çaresiz ve eksik hissediyordum.
Saniyeleri saymayı bırakıp gözümü duvardaki saatten çektim. Ellerimi başımın arasına alıp düşünmeye başladım. İki gün geçmesine rağmen polisler Poyraz'ın izine rastlayamamış ve biz de bir şey bulamamıştık.
Çaresizlik tüm bedenimi ele geçirmiş sanki boğazımda düğüm olarak birikmişti.
Babam bahçeye girerek yanımdaki boş koltuğa oturdu.
" Selim nezaretten çıkmadan bulamayacağız Gözde'yi. Ona göre yapmış planını belli."
Babama dönmeden gözümü bulutların arkasına gizlenen güneşe çevirdim. Aynı gökyüzünü, aynı güneşi paylaşıyorduk. Belki Güneş bal rengi gözlerini aydınlatıyor sarı yansımalı kumral saçlarının parlamasına neden oluyordu.
" Farkındayım baba. Ama o kadınlar bize güvendi. Nasıl deriz şimdi onlara şikayetinizi geri çekin diye? "
" Hepimiz perişan olduk oğlum. Biz bu haldeysek kim bilir Gözde ne haldedir? Kızcağız orada yalnız başına iyi mi değil mi bilmiyoruz. Polisler de bir şey bulamadı tek çaremiz Selim."
Sinirle saçlarımı karıştırdım ve oturduğum yerden kalktım.
Babam haklıydı. Hepimiz mahvolmuştuk. Ne uyuyabiliyor ne de bir lokma yemek yiyebiliyorduk. Nasıl olmuştu da hayatımıza ansızın girip hepimiz için böylesine değerli bir insana dönüşmüştü? Başka bir çaremizin olmadığını bilerek nefesimi dışarı verip babama döndüm.
" Sen halleder misin Selim işini?"
"Tamam oğlum. Haber veririm Selim çıkınca."
"Teşekkür ederim."
Dedikten sonra hızla odama çıktım.
-
Selim nezaretten çıktığı gibi babamın adamları Selim'i boş bir depoya götürmüştü. Ben de tabi ki de Gözde'nin yerini öğrenmek için yanına gelmiştim. Tam yanına girecekken babam kolumdan tutarak beni durdurdu.
" Oğlum ben de geleyim."
"Hayır baba. Güven bana."
Dedikten sonra tuttuğu kolundan kurtularak içeriye Selim'in yanına girdim.
Karşımda elleri ve ayakları sandalyeye bağlı bir şekilde oturuyordu. Beni görünce hemen yüzünde bir gülümseme belirdi.
"Ooo paşamız gelmiş hoş gelmiş."
Sinirim adımlarıma karıştı ve birkaç saniye içinde Selim'in yanına vardım.
"Başlatma paşana da söyle, Gözde nerede?"
"Akıllı çocuksun aslında, anladın beni çıkartmadan Gözde'nin yerini öğrenemeyeceğini."
" Yaptım işte istediğini şimdi sıra sen de."
"Yalnız bir şartım daha var."
Duraksadı ve birkaç saniye sinirlenmem için bekledi. Sanki sinirimi bozmak için gayret göstermesine gerek varmış gibi.
"Beni rahat bırakacaksın. Anladık Gözde senin için değerli biri canını yakarsam canımı yakarsın onu da anladım. Siz yolunuza ben yoluma anlaştık mı?"
Bir de benimle anlaşma yapmaya çalışıyordu, Allahım gerçekten sinir krizi geçireceğim şuracıkta.
"Tamam anlaştık. Sen yoluna ben yoluma. Seni bırakmamı istiyorsan önce Gözde'yi alacağım. Söyle nerede?"
" Telefonumu verirsen getirteceğim Gözde'yi buraya."
Hiç düşünmeden hızla arka cebimdeki telefonu çıkarıp ellerimin arasında sıkıca tutarak Selime uzattım.
Dediği numarayı aradıktan sonra telefonu hoparlöre verdim.
" Nihayet çıkardılar seni eski dostum."
Telefonun diğer ucundaki tok sesle sinirlerim daha da çok gerildi.
Selim gözlerimin içine bakarak karşı tarafa cevap verdi.
" Akılları yeni başlarına geldi. Kızı vereceğim adrese getir."
Karşı taraf onaylayarak telefonu kapatınca bu aşağılık adamın yanında daha fazla durmamak adına hızla arkamı dönüp çıkışa doğru yürümeye başladım. Arkamdan bağırdı.
" Çözmeyecek misin beni? "
Hiç aldırış etmeden çıkıştan çıkarken babamın adamlarını dikkatli olmaları konusunda uyardım. Şimdi yapılacak tek bir şey vardı meleğimin bana gelmesini beklemek.
Aradan geçen üç saatin sonunda nihayet iki yabancı araba görüş alanıma girince hızla yaslandığım duvardan ayrılarak arabalara doğru koştum. Benimle birlikte harekete geçen korumalarla birlikte arabalara yaklaştık. Dayanamayarak bağırdım.
" Meleğim buradayım ben korkma."
Sözümün bitmesiyle açılan otomatik kapıdan önce siyah takım elbiseli bir adam daha sonra da dudağındaki patlak ve kolundaki ve parmaklarındaki kesiklerle baygın bir halde olan Gözde indi. Koşarak Gözde'yi kollarımın arasına alıp kokusunu içime çektim. Birkaç saniyenin ardından sevincim endişeye dönüştü ve Gözde'yi hastaneye götürmek için hemen oradan Gözde'yi kucaklayarak uzaklaştım.
Sizce Gözde bu hale nasıl geldi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR
Genç KurguYeni bir şansım vardı sıfırdan başlamak, yaşananları yaşanmamış kılmak için. Tıpkı bir Anka kuşu gibi küllerimden yeniden doğacaktım. Bize yapılan haksızlıkları unutacak yeni aileme sımsıkı bağlanacaktım. Artık kalbimdeki kuş özgürce kanat çırparak...