2. Bölüm Fabrika

159 24 52
                                    


Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düştü sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kayboldum
Sen kim bilir rüzgarlı eteklerinle
Kim bilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim sensiz
Bu sessizlikle

-Cahit Zarifoğlu

~~~

~~~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~~~

Bugün 20 Ocak 1940. Aydan gelmiş kızla tanıştım.

~~~

Evden içeri belki de kediden bile daha sessiz bir şekilde süzülerek girdi. Anahtarı sessizce kapının yanındaki sehpanın üzerine bıraktı. Botlarını çıkarıp kenara koydu. Kabanını soyunurken bir yandan odasına geçip biraz daha dinlenmenin derdindeydi.

Sabah ezanının kulak yakıcı sesini duyduğu an uyanmaması işten bile değildi. Evinde kaldığı yaşlı kadınla beraber sabah namazlarını kıldıktan sonra yağmurun dinmesi sebebiyle kadının itirazlarına kulak asmadan evden ayrılmıştı. O kadını bu vakitten sonra fırsat buldukça ziyaret edeceğinden şüphesi yoktu.

Koridoru geçip odasına girecekken annesinin odasının kapısının açık olduğunu fark etti. Bugün çalışmıyordu ve bu saatte uyanık olmasının sebebi habersiz getirilen bir posta, belki bir zelzele, en iyi ihtimalle sütçü kadın olabilirdi. Bakmadan edemedi ve kafasını kapıdan içeri uzattı.

Döşeğinin üzerine uzanmış, bir kolunu babasının çerçeveli fotoğrafına sıkı sıkı sarmış, diğeri yatağın kenarından dışarı sarkmış bir vaziyette sızmış kalmıştı Aycan Hanım. Çekmecesinin üzerinde hala yanan bir gaz lambası, yanında bir mektup kâğıdı vardı. Aydan’ın burnunun direği fena halde sızladı. Vaktinde bu vaziyette öyle çok kere annesini toplamıştı ki, artık bunları yaşamadıklarına emin olmak üzereydi. Olmuyordu işte. Annesi, babasının yokluğuna alışamıyordu. Alışmış gibi gösteriyordu. Ama iç sıkıntılarını bir türlü çözebilmiş değildi.

Yanağına süzülen yaşı elinin tersiyle sildi. Yanına gidip önce bitmek üzere olan gaz lambasını söndürdü. Ardından mektubu okumadan katlayıp sarı, kenarlarında güzel çiçek desenleri olan zarfa yerleştirdi. Çerçeveyi de alıp çekmecenin üstüne koyduktan sonra annesine seslendi.

“Anne. Kalk yorganın altına gir, hasta olacaksın.”

Dürtülmesiyle gözlerini açması bir oldu. “Aydan.” dedi titrek sesiyle. “Ne zaman geldin kızım?”

Doğruldu döşeğinden. Eli aniden göğsünde sardığı fotoğrafa gitti. Bulamayınca bir panik yaşadı ama yerinde görünce rahatlık baş gösterdi.

“Az önce geldim.”

“Mihriban’da mı kaldın?”

İçini huzursuz edeceğini bilmesine rağmen dün geceden sonra daha da fazla kötü hissetmemesi için istemeyerek yalan söylemek mecburiyetinde kaldı. Başını onaylar anlamda sallamakla yetindi.

İstanbul Anıları Saklar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin