Hyunjinden
Uçağa bindiğim an anlamıştım ne yaptığımı. Her şey bitmişti. Minhoyu, aşkımı, sevdiğim adamı arkamda bırakıp gidiyordum..
Sonra saatler önce birisini öldürdüğüm düşüncesi beynimin her bir hücresini istila etmeye başlıyor ve yaptığım şeyin en doğrusu olduğuna inanıyorum.
Kendime bir hayat kuracağım. Herkesten ve her şeyden uzak...
Uçak Prag'a varır varmaz kendime kalacak bir yer ayarlamaya çalışıyorum. Bunun için Minhonun bana verdiği paraları kullanıyorum. Çünkü başka hiçbir şeyim yok.
Saati de var Minhonun. Muhtemelen aşırı pahalı bir şey. Ve sattığımda bana aylarca yetecek para sağlayabilir. Ama satmaya niyetim yok.
Saate bakıyorum uzun uzun.. Saçlarımı okşarken defalarca dikkatimi çeken o güzel saati.. Bu saati kesinlikle satmayacağım. Yavaşça bileğime takıyorum. Böylesi daha iyi..
Kalacağım mütevazı otelin oda anahtarını teslim aldıktan sonra iş aramak için ufak bir gezintiye çıkıyorum. Prag'ın insanı kendine hayran bırakan mimarisinde kayboluyorum..
Nihayet iş arkadaşı aranıyor yazısı gördüğüm bir kafeye giriyorum. İçerdeki tek çalışan ufak tefek yaşlı bir kadın.
-Merhaba hanımefendi
-Merhaba çocuğum
-İş arkadaşı arıyormuşsunuz. Benim bir işe ihtiyacım var. Dilerseniz yanınızda çalışabilirim.
-Daha önce hiç bir yerde çalıştın mı?
-Hayır çalışmadım. Ailem çok zengindi. Hiç ihtiyaç duymamıştık. Ama şimdi ihtiyacım var. Ailemi kaybettim.
Gerçekten de ailemi kaybetmiştim.. Minhoyu kaybetmiştim..
-Ah canım benim! Çok üzüldüm. İşe alıyorum seni. Ama çok yüksek bir maaş veremem. Gördüğün gibi tek başıma işletiyorum burayı. Artık yaşlandığım için birisini almak istedim.
-Hiç sorun değil. Kendimi idare edebileyim yeter. Bir de burada karnımı doyurmama izin verirseniz çok memnun olurum. Otel yemekleri çok pahalı
-Yavrum sen otelde mi kalıyorsun?
-Evet hanımefendi
-Çok üzüldüm sana ben çocuğum. Ne yapsak ki?
Elini çenesine götürüp biraz düşündükten sonra aydınlanmış gibi bir elini havaya kaldırarak konuştu
-Evladım benim kimsem yok. Bazen evimin bir odasını ihtiyacı olanlara kiralıyorum. Ama istersen sana kiralayabilirim. Böylece para vermeden maaşın karşılığında evimde yaşayabilirsin.
Kendimi tutamayarak kadına sarıldım. Sonra utanarak geri çekildim.
-Kusura bakmayın gerçekten. Beni çok mutlu ettiniz.
Kadın gülmeye başladı.
-Deli çocuk! Çok ısındım sana. Bu evin anahtarı gidip yerleşebilirsin
Bunu söyledikten sonra cebinden bir anahtar çıkardı. Anahtarı aldığım gibi kapıdan fırladım. Sonra usul usul geri döndüm
Kadın beni görünce daha çok gülmeye başladı. Bu kez ben de gülüyordum.
-Şeyy.. Adresi sormamışım da
-Yavrum ne şaşkın şeysin sen? Bu kağıtta yazıyor adres al bakalım
Adresi aldıktan sonra otele gittim. Kalmayacağımı belirterek ödediğim ücreti talep ettim. Şükür ki zorluk yaratmayarak geri verdiler.
Evine gittiğimde burasının gerçekten sıcacık bir yuva olduğunu gördüm. Şimdiye kadar gördüklerimden çok farklıydı..
Hemen odaya yerleştim. Odanın en görünür köşesine de resmimi astım. Resmimizi..
Gece olup da yastığa başımı koyduğumda aklıma gelen ilk şey Minhoydu. O kadar alışmıştım ki kapımın önünde olmasna..
Olmayacağını bile bile yerimden kalktım. Kapıyı yavaşça araladım ve başını sola çevirdim. Gördüğüm tek şey bomboş bir koridordu. Artık ne masasında oturan Minho, ne masa, ne ev vardı zaten..
Kapıyı kapatıp yatağıma döndüm. Uyku bedenimi yavaş yavaş ele geçirmeye başlamıştı. Sabah işe başlayacaktım. Erken kalkmam gerekiyordu.
Sabah güç bela telefonun alarm sesine uyandım. Otelden aldığım parayla kendime ufak tefek bir telefon almıştım.
Hazırlanıp koridora çıktığımda yaşlı kadının mutfakta bize kahvaltı hazırlıyor olduğunu gördüm..
-A uyandın mı? Gel evladım ben de bir şeyler hazırlıyordum
-Size de zahmet veriyorum böyle
-Saçmalama çocuğum ne zahmeti? Ben de yiyeceğim zaten.
Kahvaltıya oturup yemeye başladığımda tadının güzel olduğunu düşündüm. Ama Jayin kahvaltıları kadar değildi. Canım arkadaşım..
Arkadaş kelimesini aklımdan geçirmemle aklıma Felix geldi. Minho gitmeme izin verdiği zaman bana bakan yaşlı gözleri... Benim o mafya villasındaki ilk arkadaşım..
Sonra aklıma gelen bir şeyle üzüntüm daha da arttı. Sunghoonun portresini yanıma almayı unutmuştum.. Evle birlikte o da yanmıştı..
Kahvaltıdan sonra işe geçtik. İlk sefere göre fena sayılmazdım. Üstelik yakışıklı yüzüm sayesinde müşteri de çekiyordum.
Günler bu şekilde gelip geçti. 1 Ay içinde artık Cafe hakkında her şeyden anlıyor ve ben idare ediyor gibiydim. İsmi Martha olan yaşlı kadın öldüğünde Cafeyi bana bırakacağını söylüyordu. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştım ki..
1 YIL SONRA
Burada geçirdiğim 1. Yıl.. 1 yıldır sadece çalışıyorum ve arada Martha teyzeyle Prag' ı dolaşmaya çıkıyoruz.
Hayatım çok fazla monoton. Yandaki marketin sahibi koreli bir genç. İsmi Heesung. Heesung dışında hiç arkadaşım yok. Bazen onunla konserlere, sinemalara gidiyoruz. Bazen ondan bana şarkı söylemesini istiyorum.
Sesi çok güzel. Böyle zamanlarda aklıma Seungmin geliyor. Ama hatıralar artık silikleşti. Diğerleri ile ilgili anılarım silikleşse de Minho hala capcanlı...
Sanırım onu gerçekten unutabilmek için burada 1 yıl değil bir ömür geçirmem gerekecek...
Yine sabahın erken saatleriyle kafeye geldiğim bir sabahtı. Masaların tozunu alıyordum. Henüz hiç kimse yoktu vakit çok erken olduğu için.
O anda kapı açıldı ve hoşgeldiniz demek için yüzümü çevirdim.
-Hoşg-
Ay ağlayacağım 🥹
Noluyo noluyo 🥺
Bebeklerim diğer bölüm final 🤧🥹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAAF- HYUNHO
FanfictionAcımasız mafya patronu Minho, katliam yapmak için girdiği evde felaketiyle tanışacağını bilemezdi.. Ağır şiddet/ Fazlasıyla smut +18