Opia

22 4 5
                                    

Kaç dakika öyle kaldık bilmiyordum. En son alınlarımız birbirine dayalı sırıtıyoduk. Zihnimin derin karanlık yerleri bunun bir yanlış olduğunu fısıldıyordu. Bu...bu çok yanlıştı. Hafifçe göğüsünden ittirip "Bu çok yanlış" diye sayıklamaya başladım. Xiao bana şaşkınlıkla bakıyordu. Büyük ihtimal oda bunu beklemiyordu,hızlıca koltuktan doğrulup odadan üstüme hırka alip dışarı çıktım. Beynim çok bulanıktı. Ellerim istemsizce dudağıma gitmişti,gözlerimden yaşlar akıyorken aklıma o geldi. Kaeya. Onu çok özlemiştim bazenleri keşkeler olurdu. İşte benim keşkem "Keşke Kaeya'ya veda etseydim" idi. Her an Mondstadt'a dönüp kucağına atlaya bilirdim. Canım acıyordu,onu unutmanın canımı acıta bileceği gerçeği zihnimde çalkalanıp duruyordu. En yakın zamanda Mondstadt'da dönmem gerekiyordu gibiydi ama buda çok yanlıştı. Kafamı biraz toparlayınca içeri geri girdim. Salona gidince Xiao'yu göremedim. Yatak odasına baktım Xiaoya verdiğim kıyafetler yatağın üzerindeydi. Astığım kıyafetleri askılıkta yoktu. Gitmişti. Vücudumun üşüdüğünü hissettim. Yalnız kalmıştım. Tekrar ve takrar ne zaman bu yanlızlık biticekti? Hızlıca üstümü değiştirdim. Xiaoyu bulana kadar durmayacaktım,duramayacaktım.
2 Saat sonra
Liyue'yi tavaf etmiştim ama Xiao yoktu en sonda Wangshu  Hanı'na gittim. Ordaydı,parmaklıklara dayanmış kafasını yukarı kaldırmış gözünü kapatmıştı. Yanına koştum ve boynuna atladım. "Özür dilerim,özür dilerim,özür dilerim" dedim. Sırtimda ellerini hissedince koynunda bağıra bağıra haykıra haykıra ağladım. En sonunda biraz çekildi ve beni anlımdan öpüp "Ağlama" dedi. O ağlama deyince güldüm ama yaşlar akmaya devam ediyordu. Gözümü kapatıp onu öptüm. Kafası ellerimin arasındaydı. Oda belimi sarmıştı,kaç saniye kaldık bilmiyorum ama en sonunda çekildim ve başımı omzuna koyup canını acıtmayacak şekilde sarıldım. "Tekrar evime gel...Lütfen." dudaklarımdan dökülen cümlelere ben bile inanamıyordum. Zihnim gerçekleri söylüyordu. İstemsizce. "Tamam güzelim. Gelirim,yeterki sen iste." dedi bakışlarımı ona çevirince güldüğünü fark ettim. Güldüm. En sonunda "Hadi gidelim" demesiyle birbirmizden çekildik ama ellerimiz çekilmemişti.
—————————————————
Eve geldiğimizde üstünü değiştirmişti. Ardından bende değiştirmiştim yine salonda o dizlerimin üstünde uzanıyor bende oturup hem ona patlamış mısır yediriyordum hemde kendim yiyordum.
Film bitmiş şuan baya önceden bitmiş ve Natlanda çekilmiş bir dizi vardı. Natlandaki büyük savaşlar hakkındaydı. Herkesin hayali hep tanrılarıyla savaşmak olduğundan bahsediyordu. Bu programı biliyordum,belgesel tarzında tüm bölgeleri gezen ve bilgilendirme yapan bir diziydi. Dizinin sunucusu Natla'nın tanrısını ekrana davet edince donup kalmıştım. Ekranda ben vardım. Dizlerimde haraketlilik hissederken Xiao sorgulayıcı gözlerle bana bakıyordu. "Sen Natla'nın Tanrısımısın? Ve bunu benden gizledinmi?" dediğinde donup kalmıştıp çünkü sesi soğuk ve çok toktu. "B-bilmiyordum. Bilmediğim şeyi sana nasıl söyleye bilirdimki? Bilsem söylerdim..." dedim ama hayal kırıklığı taşıyan gözlerle bana bakmaya devam etti. Baktı,baktı,baktı... "Yazıklar olsun. Bunu benden saklayamazdın. Yalan söylemen o kadar canımı yaktıki..."dediğinde adeta beynimden vurulmuşa dönmüştüm. "Bilmiyordum,bilmiyordum,BİLMİYORDUM" diye sayıklamaya ve bağırmaya başladım. İnanmadı. Tekrar gitti. Gitti,gitti,gitti. O gün bulduğum gnosisi çekmeceden aldım. Avcumun içinde o kadar sıktım ki en sonunda elimden kanlar akmaya başlamıştı. Ve birden ateşler etrafımda dans edip karşımda bir anka kuşu belirdi. Oydu. Liyue'ye gelirken kurtardığım kuştu. Ben daha bir şey diyemeden bir anda kayboldu ve ayağa kaltığımda etrafımda alevler çember oluşturup yukarı çıkınca tüyler düşmeye başlamıştı. Üstüme baktım beyaz bi elbise vardı üstümde. Hızlıca odamdaki boy aynasına koştum. Tamamiyle değişmiştim.

 Tamamiyle değişmiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kayıp TanrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin