1)Mavi

109 14 10
                                    

16 Ocak 2024 başlangıç

-----

"Kızım dur, nereye koşuyorsun düşeceksin. Bak gitmeyiz sahile koşma!"

Narin, Suna'ya ne kadar seslenmişsede boşunaydı. Beş yaşında olan kızı Suna çocukluğunun en hareketli yıllarını yaşıyordu ve peşinden gitmek zordu.

Üstelik bugün çok sıcak, lütfen denize gidelim diye tutturan minik kızına söz vermişti ve sözünde duracaktı. Normal bir yaz günüydü, sıcaktı evet ama dayanılamayacak kadar değildi.

Bu kıza ara sıra nerden geliyor bu sahil aşkı diye düşünürdü hep çünkü Suna sadece bugün değil, yazın haftada annesinin onu en az iki kere denize götürmesini isterdi.

Neyse ki deniz evlerine çok yakındı. Narin'e göre işin garip yani ise bu kadar ısrar üstüne Suna'nın sudan on dakikayı aşmadan çıkmasıydı. Bu sefer evde iyice tembihlemişti "bak öyle beş dakika suyla oynayıp çıkmak yok, erkenden uyandırıyorsun beni yanımda dur sana yüzmeyi öğreteceğim. Madem suya meraklısın neden bu kadar erken çıkıyorsun denizden kızım?" diye de sormuştu.

Suna ise "üşüyorum suda annecim o yüzden" diye cevap vermişti. Kızının asıl niyetini bugün anlayacak olan Narin güneş kreminide çantaya attıktan sonra gülümsemiş ve gözünde dünyalar güzeli olan kızının mavi kuşaklı hasır şapkasını başına örtmüştü.

***

"Suna, koşma demedim mi ben sana? Bak amca kızacak" diyip gözleriyle sağda bir yeri gösterdi.

Suna durup baktı, annesinin bahsettiği adam şemsiyenin altında şezlonga yaslanmış etrafı izliyordu. Elinde vanilyalı dondurma vardı ve küçük kız bunu hemen fark etmişti. Vanilya en sevdiği aromaydı ve adam yanındaki iki küçük çocuğa da üçer toptan oluşan külah dondurmalar almıştı. O amcanın kızması artık umrunda değildi, gözünü vanilyalı dondurmaya dikmişti.

"Anne dondurma alalım mı?"

"Sen önce koşmayı bırak alırız. Daha az önce düşecektin neredeyse."

Suna'nın burada çok sevdiği bir yer vardı. Kumsalın en solunda ağaçların altında küçük bir bahçeyi andıran bir kısım bulunuyordu ve orayı keşfeden yoktu. Oraya gittiler ve yere havlularını serdiler.

Narin'in kardeşi Firuze de oradaydı ve ablasından on yaş küçük, on dokuz yaşındaydı. Yerleştikten sonra Narin Firuze'yi dondurma alması için gönderdi, daha doğrusu Firuze gitti çünkü sevdiği ile buluşacaktı.

O dondurmaları alıp gelene kadar anne ve kız baş başaydı. Suna'nin karnı aç değildi ama annesi ona reddedemeyeceği bir teklif sundu. Ekmek arası domates ve peynir, Suna buna bayılırdı. Annesine teşekkür etti ve ufak ufak ekmeğini yemeye başladı.

Zaten tok olan karnını iyice doyurduktan sonra kendi havlusunun üzerine kar üstünde melek yaparmış gibi yattı. Aslında yazı çok sevmiyordu. Tek sevdiği kısım sahile yapılan kaçamaklardı. Fazla sıcak onu huysuz bir çocuk gibi gösteriyordu bu yüzden güneşin altına çıkmak istemezdi.

Gökyüzüne bakıyordu, masmavi gökyüzüne. Beş yaşında olan bu kıza huzur veren bir manzaraydı sanki sonsuzluğa uzanan bu mavilik. ilerilere baktı, daha ileriyi görmek istedi.

Bir süre sonra beklediği şeyi görmüş olacak, kalkıp denize doğru yürümeye başladı. Saat henüz sabah dokuz olduğu için arkalarındaki dağ gölge yapıyordu. Bu Suna'nın hoşuna gitmişti çünkü bu saatte annesini denize getirmek için çok çaba sarf etmişti.

Anlaşılan o ki emeklerinin karşılığını alıyordu. Sonunda hem gözlerini rahatsız eden hem de tenini yakan güneşten kurtulmuş, hayaline bakma fırsatı bulmuştu. Narin kızının denize doğru gittiğini fark edince yanına gitti.

"Allah Allah sen nasıl ki bu kadar erken karar verdin suya girmeye?"

"Şimdi yüzmeyeceğim ki."

Narin şaşırmıştı, çözemiyordu bu kızı. "Madem yüzmeyecek ne diye geldi buraya" diye düşünüyordu. Bunu kızına da sormaya karar verdi.

"Bence sen sudan korkuyorsun ama aynı zamanda suyu seviyorsun. Yoksa niye denize doğru gelesin?"

"Korkmuyorum annecim"

"Neden girmeyeceğim diyorsun o zaman?"

Suna bir sey dememiş ve annesine bakıp gülmüştü.

"Bak, orda."

"Ne orda kızım?''

"Dikkatli bak, bir şey geliyor."

Narin kızının dediği gibi daha dikkatli bakıp ilerideki gemiyi gördü.

"Gemiden mi bahsediyorsun?"

Suna olumsuz şekilde başını salladı. Kızının davranışına anlam verememişti Narin. Tam pes edip kuma oturacak iken Suna parmağıyla gökyüzünü işaret etti.

"Oraya bak anne. Geliyor, nerelerden geliyor acaba?"

Narin Suna'nin işaret ettiği yere baktı, daha dikkatli baktı. Sonra fark etti kızının neyden bahsettiğini. Bu Suna'nın iyice yaklaştıkça en güzel şarkının sahibi olduğunu düşündüğü bir uçaktı.

Sevinçle ayaklarının bilek hizasında olan suda zıplamaya başladı küçük kız. Çok mutlu olmuştu, çünkü bu sahilin ilerisinde bir havalimanı vardı ve Suna uçakları rahat izleyebilmek için, insanların ona bakıp yadırgamaması için burayı seçmişti. Burası onun için dünyadaki en güzel yerdi.

Genç kadın bu kadar süre boyunca kızının neye ilgi duyduğunu anlamadığı için şaşırmıştı kendine. Bu çocuk evlerindeyken durup durup balkona koşar ve dışarı bakardı. Sahile geldikleri zaman denizde vakit harcamaz ağaçların altına uzanıp gökyüzünü izlerdi. Özellikle yazın sabah saat beş civarlarında kalkıp balkonda battaniyesi ile sessiz sessiz otururdu.

Narin ise bu sessizlikte bir yandan kızını izler bir yandan çok uzaklarda olmayan havalimanına giden, uzun yolculuklardan gelen uçakların yorgun motorunun sesini dinlerdi. Şimdi ise uçak sırf çok yakınlarından geçti diye heyecanlanıp yerinde zıplayan kızına bakıyordu. O an içi ısındı. Suna'nın güzelliğine bakıp masum sevincini izledi.

---------------

Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın lütfen. Kitabımı beğenirseniz, başkalarına önermeniz beni çok mutlu eder.

Keyifli okumalar<3

Bir Gökyüzü Masalı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin