The Dinner Conversation

235 56 118
                                    

Hemşire ile birlikte hastanenin yemekhanesine an itibariyle giriş yapmıştık.

Hemşire'nin tatlı, kibar teklifini geri çevirememiştim haliyle. Verdiği sözü tutup ölçümden sonra odama uğramış ve yemekhaneye birlikte inmiştik.

Tabldotlarımızı almak için sıraya girerken üzerimizde cirit atan yargılayıcı gözlerle, her ne kadar sakin kalmaya çalışsam da istemsizce yüz hatlarım geriliyor, ufakta olsa terliyordum. Yanımda duran hemşireye çaktırmadan alttan bir bakış attığımda, onun benim aksime daha sakin olduğunu gördüm. Bir süre daha gözlerim üzerinde oyalandığı için ona baktığımı farketmiş olacak ki başını kaldırdı. Bakışlarıyla bir sorunun olup olmadığını sözlere dökmeden sorguluyordu, ona karşılık çarpık bir gülümseme sundum bir sorun olmadığını sözlere dökmeden. O da kafa sallayıp, saniyelik sırıtıp tekrar önüne döndü. Neyse gelin size kantindeki bu gözlerin, neden bu kadar yargılayıcı baktıklarını anlatayım.

Farklılık, bu konuda bir deliden farkımız olmuyor sanırım. Tıpkı onlar gibi bizde insan olsak da, bizi de onlardan bir noktada ayıran belli başlı şeyler var. Mesela yönelimler meselesi, aslında basit gibi görünsede bir o kadar karmaşıktır.

Diyelim ki yöneliminiz heteroseksüel olsun sadece karşı cinse ilgi duyuyorsunuz. Karşınıza çıkacak bir hemcinsiniz, size yöneliminizi sorgulatacak kadar güzel olsa ve sizin ona karşı özel bir çekiminiz olsa, sizin de bu özel çekimi göz ardı edip toplumun size sunduğu kalıpların arkasına sığınmak zorunda bırakılmanız çok saçma olmaz mıydı? Olurdu elbette. Ben de bu kalıplar dışarısında yer alan ve herkesin tiksinç bakışlarına maruz kalıp, milletin gözüne batan o karakterlerden biriyim işte.

Dış dünyaya sadece sosyal medya aracılığıyla ulaşabilsem de, benimde duygularım olduğunu bazen unutuyor insanlar. Sırf yönelimim diğerlerinden farklı diye ne sosyal medyada ne de normal yaşantımda insanlar tarafından görmediğim zorbalık , işitmediğim hakaret ve başıma gelmeyen saçmalık kalmadı. Sonuçta homofobik bir ülkede yaşıyoruz bunlar çok normal şeyler değil mi? ama ne zamandan beridir benim gibilere hakaret etmek, toplum tarafından alkışlanacak duruma geldi inanın bende bilmiyorum.

Acaba bizlerinde sınırları, bir dur noktası, olmadığını düşündükleri için miydi? Benim kirli sepeti olduğumu onlara düşündüren aciz şeyde neydi? Benimde bir insan olduğumu onlara unutturan neydi? Bütün bu gibi soruların cevabını almak öyle çok istiyordum ki. Onları anlamayı istemek değil onların düşüncelerini sıklıkla neyin değiştirdiğini öğrenmek istiyordum aslında. Zaten insanlar hep konuşurlar bilirsiniz, bırakın konuşsunlar. Hem ne demiş zamanında birileri, nefret almak bile bir başarının göstergesidir, değil mi?

Olaylara birde pozitif bakış açısıyla bakalım. Özgürce, dirençlice kendimizi yönetirken; toplumun yaratmış olduğu toksik kitle sayesinde, hayatın hep toz pembe olmadığını kanıtlayan tarafını görünce, her şeye rağmen kendimizi ayakta tutmaya çalışmamız ve bunun için belli kalıplara karşı savaşmamız önde gelebilir. Sonuçta savaşmakta güç istediği gibi erdem de ister. Bu belli kalıpların karşı cephesinde silah niteliği taşıyan, dostluklar ve yakın arkadaşlar sizleri ilelebet korumak için uğraşır. Sonuçta silahlar kendimizi koruyalım diye var değiller mi? Ve benim yönelimimin dedikodusu elbetteki kulağına ulaşmış olan hemşireyle, şuanda aynı masada yemek yiyecek olmak, bana 'acaba bu savaşta benimle yer almayı istiyor mu?' düşüncesinin kapılarını aralıyor zihnimde. Üstelik ona herhangi bir teklifte bile bulunmamış olmama rağmen, kendisi istemişti benimle yemeyi ve umarım bu yargılayıcı bakışlara, benim yüzümden maruz kaldığı için rahatsız olmamıştır. Kafamda dönüp dolaşan bu rahatsız edici düşüncelerle elimdeki tabldotu, jungkook la birlikte doldurmuş oturacak bir yer arıyorduk şimdide.

merry christmas my love | tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin