1

49 4 3
                                    


Clarke

Kapı, kayarak yana doğru açıldı ve Clarke, idam vaktinin geldiğini anladı.
Bakışları, gardiyanın botlarına kilitlenmişti. Kendisi­ni bir korku dalgasına, umutsuz bir panik seline hazırladı. Ama dirseklerinin üzerinde doğrulup terden sırılsıklam ol­muş yatağından kalktığında, hissettiği tek şey rahatlamaydı.

Bir gardiyana saldırdıktan sonra tek kişilik hücreye alınmıştı ama Clarke için yalnızlık diye bir şey yoktu. Her yerde sesler duyuyordu. Karanlık hücresinin köşelerinden ona sesleniyor, kalp atışlarının arasındaki sessizliği doldu­ ruyorlardı. Aklının en derin, en gizli köşelerinden çığlıklar yükseliyordu. Arzuladığı şey ölüm değildi, ama o sesleri
durdurmanın tek yolu buysa, ölmeye hazırdı.

Yönetime ihanetten hapse atılmıştı ancak gerçek, kim­
senin hayal edemeyeceği kadar korkunçtu. Hatta mucizevi
bir şekilde yeniden yargılanıp affedilse bile içi rahat etme­ yecekti. Hiçbir hücre duvarı, anıları kadar kasvetli değildi.
Gardiyan, ağırlığını bir ayağından diğerine verirken bo­ğazını temizledi.

"319 numaralı mahkûm, lütfen ayağa kal­kın." Gardiyan, beklediğinden gençti. İnce, uzun vücuduna bol gelen üniforması, rütbesiyle tezat oluşturuyordu. Asker­ deyken verilen yiyecek, Koloni'nin fakir dış bölge gemileri Walden ve Arkadya'daki yetersiz beslenmenin izlerini sil­ meye yetmiyordu.

Clarke, derin bir nefes alıp ayağa kalktı.
Gardiyan, mavi üniformasının cebinden bir çift metal kelepçe çıkararak, "Ellerini uzat," dedi. Clarke, gardiyanın teni tenine sürtündüğünde ürperdi. Onu yeni hücreye getir­ diklerinden beri değil birine dokunmak, yeni bir insan bile
görmemişti.

Gardiyan, "Çok mu sıkı oldu?" diye sordu. Sesindeki
kaba saba tonla çelişen bir parça şefkat, Clarke'ın göğsünü acıttı. Hücre arkadaşı -ve aynı zamanda tek arkadaşı- olan Thalia'dan başkası ona merhamet göstermeyeli çok uzun zaman olmuştu.

Başını salladı.

"Yatağa otur. Doktor yolda."

"Burada mı yapacaklar?" diye soran

Clarke, boğuk ve
çatlak bir sesle konuşmuştu; kelimeler boğazını acıtıyordu. Eğer bir doktor gelecekse, bu, onu yeniden yargılamak­ tan vazgeçtikleri anlamına geliyordu. Buna şaşırmamalıydı. Koloni Hukuku'na göre yetişkinler, mahkûmiyetin hemen ardından idam ediliyordu.

Küçükler ise on sekiz yaşına ge­lene kadar hapsediliyor, ardından onlara savunmalarını yap­maları için son bir şans veriliyordu. Ancak son zamanlarda insanlar, birkaç yıl önce olsa affedilecek suçlar nedeniyle yeniden yargılanmalarına birkaç saat kala idam ediliyordu.

Yine de bunu hücresinde yapacak olmalarına inanmak zordu. Garip bir şekilde, tıp stajyerliği sırasında fazlaca za­man geçirdiği hastaneye son bir kez gitmeye can atıyordu. Duyularını tamamen yitirmeden önce, dezenfektan kokusu ve havalandırmanın uğultusu gibi tanıdık bir şeyler hisset­ mek istiyordu...

Gardiyan, onun gözlerine bakmadan konuştu: "Oturman gerekiyor."
Clarke, birkaç kısa adım attı ve küt! diye dar yatağının ucuna oturdu. Hücredeyken, zaman kavramını yitirmiş ol­ duğunu bilse de burada tek başına neredeyse altı ay geçirdi­ ğine inanmak zordu. Thalia ve üçüncü hücre arkadaşı Lise -Clarke'ı alıp götürdükleri zaman ilk defa gülümseyen kız- ile geçirdikleri yıl, şimdi ona çok uzaklarda kalmış gibi ge­liyordu. Ama bunun başka bir açıklaması yoktu.

Bugün, on sekizinci doğum günü olmalıydı ve Clarke'ı bekleyen tek hediye, kalbi durana kadar kaslarını felç edecek bir şırın­ gaydı. Sonrasında cansız bedeni uzaya bırakılacak ve ga­ lakside sürüklenip duracaktı; Koloni'nin geleneği buydu.

THE 100 [1.Kitap]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin