10

4 2 0
                                    

Bellamy

Etraflarındaki şeylerin gün içerisinde sürekli değişip dur­ ması çılgıncaydı. Sabahlan her şey gıcır gıcır ve yeniymiş gibi geliyordu. Hava bile keskindi. Ama öğleden sonra ışık­ la birlikte renkler de yumuşuyordu. Şu ana dek Bellamy'nin Dünya'da en hoşuna giden şey de buydu: Belirsizlik. Sizi meraktan çatlatan bir kız gibiydi. Çözemediği insanlar, her zaman ilgisini çekmişti.
Ormanlık alanın ötesinden kahkahalar yükseldi. Bellamy dönünce alçak bir ağaç dalma tünemiş iki kızın, yanlarına çıkmaya çalışan çocuğa vurup kıkırdadıklarını gördü. He­ men yanlarında, bir grup Waldenlı çocuk, çimde çıplak ayaklarıyla kayarak gülen Arkadyalı bir kızın ayakkabısıy­
la ortada sıçan oynuyordu. Bir an için, Octavia'mn onlara katılacak kadar iyileşmemiş olmasına üzüldü. Kız, hayatı boyunca o kadar az eğlenmişti ki.

Ama yine de, gerçek arkadaşlıklar kurmaması daha iyiydi. Bileği iyileşir iyileşmez o ve Bellamy, bir daha dönmemek üzere gideceklerdi.
Bellamy, buruşmuş besin paketini yırtarak açıp için­ dekilerin yansını ağzına doldurdu ve dikkatle katlanmış paketi tekrar cebine koydu. Enkazın geri kalanını da sınıf­landırdıktan sonra, korktuklan başlanna gelmişti: Tüm yi­yecekleri, ilk indiklerinde bulduklan birkaç haftalık besin paketlerinden ibaretti. Konsey, bu yüz kişinin ya bir ayın sonunda topraktan beslenmeyi öğreneceğini düşünmüştü ya da daha fazla hayatta kalamayacağını...

Graham, birçok kişiyi tehdit edip kurtardıkları malla­rı teslim etmelerini sağlamıştı ve güya Asher adlı bir Ar- kadyalıyı da malların dağıtımıyla görevlendirmişti. Fakat hâlihazırda yeni yeni oluşan bir karaborsa vardı; insanlar besin paketlerini battaniyeyle değiştiriyor, kalabalık çadır­
larda yer bulabilmek için fazladan su bulma nöbetlerine gidiyorlardı. Wells, günün büyük bir kısmını herkesi daha resmi bir sisteme geçmeye ikna etmeye çalışarak geçirmiş­ ti. Bazılan buna ilgi gösterse de Graham'ın onu susturması uzun sürmemişti. Ormanlık alanın diğer tarafındaki kahkahalar bağınşlara
dönüşünce Bellamy dönüp baktı.

*

"Onu bana ver!" diye bağırdı Waldenlılardan biri, diğe­ rinin elinden bir şeyleri çekip almaya çalışırken. Bellamy aceleyle oraya koşturunca ellerindekinin bir balta olduğunu anladı, ilk çocuk, iki eliyle birden baltanın sapma yapışıp çekerken İkincisi ağız kısmına asılıyordu.


Diğerleri çocukların üzerine hücum ettiler ama onlan ayırmak yerine ağaçlann arasına dalıp ellerini kollanm eş­yalarla doldurdular. Aletler yerlere saçılmıştı; baltalar, bı­çaklar, hatta mızraklar. Bellamy, gözüne bir ok ve mızrak takılınca gülümsedi.
Daha o sabah, bir hayvanın ayak izlerini bulmuştu; ger­ çek bir hayvanın izleriydi, ağaçlara doğru ilerliyorlardı. Bu buluşu, büyük bir patırtı koparmıştı. Bir ara en az üç düzine insan toplanmış, "kuşa benzemiyor" ve de "dört bacağı var sanki" gibi zekice ve işe yarar gözlemlerde bulunmuştu.

So­nunda izlerin patilere değil toynaklara ait olduğuna dikkat çeken Bellamy olmuştu. Bu, muhtemelen hayvanın otobur olduğu ve onu makul bir şekilde yakalayıp yiyebilecekleri anlamına geliyordu. Sadece avlayacak bir şeyler arıyordu ve artık bulmuştu, Dünya'da şans ilk kez yüzüne gülmüştü. Besin paketleri bitene kadar Octavia ile çoktan gitmiş ola­ caklarını umuyordu ama işini şansa bırakmayacaktı.

Birden "Herkes bir dakika dursun!" diye bir ses çınladı kalabalığın arasından. Bellamy yukarı baktığında Wells'in ağaçlık alana geldiğini gördü.

"Her önüne gelenin rastgele silah taşımasına izin veremeyiz. Bunları ayırıp düzenleme­li, ondan sonra kimin ne taşıyacağına karar vermeliyiz."

"Şu çocuk Şansölye'yi rehin aldı," diye devam etti Wells, çoktan okları ve yayı omzuna atmış olan Bellamy'yi işaret ede­ rek. "Başka neler yapabileceğini kim bilebilir? Onun gibi birinin ölümcül bir silahla etrafta dolaşmasını mı istiyorsunuz?" Wells, başını kaldırdı. "En azından bunu bir oylamaya koymalıyız."

THE 100 [1.Kitap]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin