04-Yeniden

1K 56 9
                                    

~
Kitabın son sayfalarını yazmak için kalemi mürekkebin içine daldırdı. Kelimeleri kafasında toparlamaya çalışırken şişko kedisi birden bire masanın üstüne atladı. Masa bu ani hareketle sallanırken gözlerini devirdi. Bu kucak isteyen kedi bunu yapmayı bırakmalıydı. Şişko kedi masanın üstündeki büyü şişelerini koklarken yazmaya kaldığı yerden devam etmek istedi. Fakat meraklı şişelerin arasında dolanırken kocaman patisiyle yapmıştı yapacağını... Son sayfaları yarım kalmış kitap çoktan kırmızı bir büyü ile ıslanmıştı bile.
"Ah seni şişko baş belası!" diye bağırırken masanın üstündeki kitabın nereye kaybolduğuna bakmaya başlamıştı bile...

~~~~
Gözlerimi yorgunca ovuşturdum ve kafamı masaya koydum. Gördüğüm kabus ile ilgili şeyleri araştırmak için gecenin yarısına kadar beklemiştim ve şimdi yorgunluktan gözlerim ağrıyordu. Tüm bu şeylere mantıklı bir açıklama aramak için bilgisayarın başındaydım. Bunun kitaptan etkilenip gördüğüm bir kabus olduğunu düşünmüyordum. Garip bir şekilde sanki bunun beni bulan bir büyü olduğunu hissediyordum. Ya da sadece fazla hayalperesttim. Yine de bir şeyler bulmak için iki saattir bilgisayara bakıyordum.

Gözlerimi beyaz yazılar dolu ekranda dolaştırdım. Bilgisayarı kapatmaya erinecek kadar uykum vardı. Gözlerim kendiliğinden kapanıyordu. Sanki bir yorgunluk battaniyesi üstüme örtülmüştü. Normalde uykuya dayanıklıydım ama bu sefer uyku kazanmıştı. Masanın üstüne kafamı yaslamış bir şekilde uykuya dalmaya başladığımı hissediyordum. Gözlerim isteğim dışında kapanıyor ve etrafımı karanlık sarıyordu. Uykunun rahatlatıcı hissi tüm etrafımı sarmıştı. Nefeslerim düzene girmişti ve gözlerim tamamen kapanmıştı...

~~~
Yine yeniden tenime vuran rüzgarla gözlerimi açtım. Gördüğüm manzara dünkü manzara ile tamamen aynıydı...
Uçsuz bucaksız, etrafım ağaçlarla çevrili bir orman. Dün 'kabusumda' gördüğüm orman. Şaşkınca etrafa baktım. Bunun bir kabus olmadığına emin oluyor gibiydim. Yoksa neden aynı yere yeniden geleyim ki?

Bu sefer tamamen bilincimi kazanınca acele ederek kurdun bana ilk göründüğü çalılığa ilerledim. Bu sefer etrafa boş boş bakamazdım. Bir şeylere emin olmam gerekiyordu. Bunun için araştırmalıydım ama ilk adımı atınca ayağımda hissettiğim soğuk çamurla şaşırarak yere baktım. Ayaklarım tamamen çıplaktı. Bakışlarımı ayaklarımdan çektim ve kıyafetlerime baktım. Uyumadan önce giydiğim pijamalar aynen üstündeydi. Buraya böyle mi gelmiştim? Sanki yatağımdan uyanmış ve buraya gelmiş gibiydim. Ayakkabılarım yokken bir ormanda nasıl yürüyebilirdim? Ayağıma bir şeyin batmamasını ümit ederek çalılara yürümeye devam ettim.

Çalıların önünde durunca elimle çalıları araladım ve açılan boşluktan içeri süzüldüm. Soğuk çamurumsu toprağı ayaklarım altında hissediyordum. İlerledim ve kurda ait bir şey bulmak için etrafa baktım.

"Burada gezmemen gerektiğini hâlâ öğrenemedin mi?"

Arkamdan gelen sesle donakaldım. Kalın ses kafamın içinde yankılandı. Arkamı döndüm ve tanıdık kurda baktım. Geçen gün neredeyse beni yiyordu.

"Benim alanımda geziyorsun. Yine"

Derin bir nefes aldım ve bu sefer Konuşmak için ağzımı araladım.
"Ben... bir şey öğrenmeliyim."
Gözlerimi kurdun dev gibi vücudunda gezdirdim ve koluna baktım.
Oradaydı. Alfa kurdun simgesi.

"Bu alanın dışına çıktığını gibi öğrenmek istemediğin şeyleri görürsün."

Nefesimi tuttum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kurdun yani artık isminden emin olduğum Jacob'un gözlerinin içine baktım. Beni öldürmek istese saniyesinde başarabilirdi. Acıması yoktu. Hem de avına hiç mi hiç yoktu.
"Sen Kurt lider Jacob Black misin?"
Kısık ve bir o kadar ürkek bir sesle konuştum. Hayran olduğum 'kitap karakteri' karşımdaydı.

Kurt bana uzun uzun baktı ve boğazından gelen belli belirsiz bir kıkırdama ile cevap verdi. Hafif hırlama gibi çıkan bir sesti bu.  Gülmesi o kadar alay ediciydi ki bir anda kendimden tereddüt ettim.

"Kim olduğumu biliyormuşsun. Bu ormanda beni tanımayan zaten yoktur."

Gözlerinin içine baktım. Bayılacakmış gibi hissediyordum. Evet şuan olduğum ormanda herkes onu tanıyordu ama ben buraya ait değildim. Heyecanla ona yaklaşmaya başladım. Çıplak ayaklarım çamurda izler bırakıyordu. Yavaşça ve biraz ürkekçe yaklaştım.
"Ben seninle tanışmak istiyordum."
Ağzımın içinden konuştum ve tam önünde durdum. Bana zarar vermediği için etrafımı gereksiz bir cesaret sarmıştı.

Büyük kurt bedenine baktım. Bana tahammül ediyormuş gibi bakıyordu. Beni öldürmek istemiyormuş gibi. Geçen ki karşılaşmamızda da bana kötü davranmamıştı. Bundan aldığım cesaretle ona dokunmak istedim. O sessizce ne yaptığımı izliyordu. Ellerimi kaldırdım. Ellerim birazdan yapacağım şey ile buz gibi olmuştu. Parmaklarımın ucunu yavaşça yüzüne yaklaştırdım. Gözleri beni takip ediyor fakat hiç bir tepki vermiyordu. Ne saldırmak için herhangi bir harekette bulunmuştu ne de uzaklaşıp gitmek için.

Elimi daha çok yaklaştırdım ve aniden elimi yüzüne koydum. Ama elimi yüzüne koymam ile saplanan ağır acıyla çığlık atıp elimi çekmem aynı hızda olmuştu. Elimi sanki kaynar suya sokmuş gibiydim. Acıyla bağırdım ve Jacob'a baktım. Onunda yüzüne dokunduğum yerin acıdığını anlamıştım çünkü hırlar gibi ses çıkarmış ve kafasını eğmişti.

Elime baktığımda inanılmaz bir şey gördüm. Elimde çiçeğe benzer izler çıkmaya başlamıştı ve izler çıkarken canım yanıyordu.
Neler oluyordu?

----

Evett. İlk önce eğer bölüm bekleyen okuyucularım varsa diye neden geç yazdığımı açıklıyorum: Hastaydım ve hâlâ hastalığım tam geçmiş değil. 😺

Yazmak çok istiyorum ama gerçekten hastayım. Bu yüzden diğer bölümde biraz geç gelebilir. Lütfen anlayışlı olun🙇🏻‍♀️
Neyse lütfen bölüm ile ilgili düşüncelerinizi yorum olarak yazın.

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.

Ve yazım hataları için üzgünüm.

Kanlı PençeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin