"Ama koç ben kaç haftadır antrenmana gelmiyorum.""Oyuncu eksik Haru-sshi. Gelmezsen maça çıkamayız. Yarın antrenmana başlarsın hatta vaktin varsa bugün de başlayabilirsin."
Ah tanrım..
"Peki koç. Elimden geldiğince sıkı çalışacağım." Telefon suratıma kapandığında derin bir nefes verdim. Bir hafta sonra olan basket maçına çıkmam gerekiyordu şaka gibi. Hem antrenmanlara uzun süre girmiyordum hem de raporlu olduğum gün boyunca hep hareketsizdim.
Masanın üstündeki telefon tekrar çaldığında ekrana baktım. HeeJin'di. "Efendim."
"Napıyorsun?"
"Parti yapıyorum sen?"
"Ne bensiz mi!? Aşk olsun!?" diyip güldüğünde bende tebessüm ettim. Bu kız sinirlerimin yatışmasına iyi gelen Seungmin'den sonra tek kişiydi. "Gevezeliği geç de dün ne oldu onu anlat. İşlerim bitmedi soramadım bir türlü."
"Dün..." diye başladım anlatmaya. Olan ve konuşulan her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmışttım. Anlattıkça onunla birlikte sanki tekrardan yaşıyormuş gibi tepkiler veriyordum. En sonunda koçun da beni aradığını söylediğimde nihayet hikayenin sonuna gelmiştik.
"Annenler gelmeden önce parka gidelim o zaman. Bu gün ısınmazsan yarın koç ağzına sıçacak."
"Biliyorum. Tamam gideriz. Evde ısınayım bari." Anlaşıp telefonu kapattım ve şarja taktım. Hazırlanıp temel ısıma hareketlerini yapmaya başladım. Uzun zamandır yapmadığım için şu an zorlanıyordum ama bu da hallolurdu. Yaklaşık bir saatin ardından basket şortumu ve bol tişörtümü giyip topumla beraber aşşağıya indim. Parka doğru ilerlerken küçük çocukların oynadığını gördüm. Onlara birkaç dakika bakmak bana eski günleri hatırlatmaya yetmişti.
Parktan biraz ilerideki basket sahasına girdim ve demir kapıyı kapattım. HeeJin gelene kadar gelişi güzel atış yapmaya başladım.
"Haru-sshi!" Topu atmak üzereyken gelen sesi duyduğumda arkamı döndüm. Jisung'u gördüğümde gülümsedim ve selam berdim. "Selam. Nasılsın?" diye sordu demirlerin arkasından. Yanına gittim.
"İyiyim oppa. Sen nasılsın?"
"Bende iyi gibiyim." dedi yere bakarken.
"Neden?"
"Annem ile biraz tartıştım. Evde durmak istemedim, Seung'lara gidiyordum ama evde olup olmadığını bile bilmiyorum. Yürürken seni gördüm. Selam vereyim dedim."
"Hmm... anladım." dedim gözlerimi yerde gezdirirken. Annesiyle tartışmış olmasına üzülmüştüm. Ardından bir topa bir Jisung'a baktım. "Oynamak ister misin?" diye sordum. Suratındaki buruk gülümsemenin yerini heyecana bıraktı.
"İsterim."
"Hadi gel o zaman." dediğimde hızla kapıya yöneldi ve içeri girdi. Topu ona attığımda hızla tuttu ve sektirmeye başladı. Bacağının arasından geçirdiğini gördüğümde şaşırdım. "Basket oynuyor musun oppa?"
"Birkaç hafta önce takımdaydım." dedi topu atarken. Top deliksiz potadan geçince şaşkınlığımın üstüne şaşkınlık eklendi. Topun peşine koşup tuttu.
"Neden ayrıldın?" dediğimde topu bana pasladı.
"Ailem derslerime önem vermediğimi düşündü ve takımdan aldı. Bu yüzden uzun zamandır oynamıyorum." Gerçekten üzülmüştüm. Basket oynamak yetenek gerektiriyordu ve bu yeteneklere sahip olan bir insanın bu sporu bırakması gerçekten üzücüydü. Ondan aldığım topu sektirerek potaya attım. Çemberde dönerek içine girdi. "Sen?" diye sordu sonra. "Takımda felan mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısına 1 Dakika || Kim Seungmin
FanfictionAynı anaokuluna gitmiştik. Aynı ilkokul. Aynı ortaokul. Tabii sen şimdi lisedesin ama oraya da geleceğime emindim. Ben başladığımda sen bitirmeye yaklaşıyorsun ama sorun değil. Aramızda 3 yaş olması sorun değil. Çok çalışacağım Seungmin oppa. Çok ça...