0.6

0 0 0
                                    

Ruh ağrısı..
Hissettiğim bu muydu? Kalbimi yaralayan, var olmam yeri sorgulatan, ruh ağrısını derinden hissetmem normal miydi? Kafamın içinde ki uğultuların yarattığı depremler, büyük bir heyelanın habercisi olan yorgun zihnim bazı şeyleri henüz ayrıştıramamıştı. Akşamın bir yarısında bir bilinmezliğin içinde. Gözlerimi açtığım yer, soğuk ve ıssız inşaattı. Kızgınlığımı hissettim. Sinirim sanki vücudumun her zerresinde gezinen buz parçalarıydı.
Etrafıma bakındım ve derin bir nefes aldım. En son neler olmuştu? Ne kadar zamandır buradaydım? Ayaz beni arıyor muydu? Kafamda onlarca soru vardı ama hiçbirinin cevabı bende değildi.
Şimdi ise zihnim allak bullaktı.

Bağlı olduğum sandalyede biraz hareket etmeye çalıştım. Gerçekten her yerim ağrıyordu. Ellerim sandalyenin arkasından bağlanmıştı ve maalesef ayaklarımda aynı kaderi paylaşıyordu.

Kafamı kaldırdığımda merdivenlerin hemen arkasında uzun boylu, esmer ve oldukça yapılı bir adam çıkmıştı.
"oo prensesimiz uyanmış" diyerek bana doğru yürümeye başladı. Ona bir anlığına bağlı olduğum sandalyeyi unutup prensesin kim olduğunu göstermek istedim.

Bana doğru yaklaşıp, sağ tarafımda duran küçük tabureyi alıp tam karşıma oturdu. Elinde olduğunu yeni fark ettiğim şeffaf ve içinde kağıtların olduğu ince dosyayı açtı ve bana bakarak okumaya başladı.

"ada kayhan 22 yaşında Boğaziçi üniversitesi mimarlık bölümü okuyor. Lise son sınıfa kadar dedesi ve anneannesi ile Norveç de yaşıyor. Ve nedendir bilinmez 18 yaşını doldurduktan hemen sonra İstanbul a geliyor. Ayrıca yüksek güvenlikli bir residance nin en üst katında oturuyor. Ha bomba haber" dedi ve sustu. Ardından gözlerimin en dibine bakarak acımasızca. "bunu öğrendiğimde çok şaşırdım prenses" dedi ve konuşmasına devam etti. "bir gece yarısı annen cinnet geçirip babanı bıçaklıyor ve müebbet hapis cezası alıyor. Söylesene prenses geçmişinden utandığın için mi dedenin nüfusuna geçtin"

Neyin peşindeydi bilmiyorum ama beni kışkırtmak istiyordu. Bunu çok iyi biliyordum. Yıllar önce kapanmış bir dosyanın en ince ayrıntısına kadar bulabilecek deneyimi ve teşkilatı vardı. Ayazın dediği gibi bu adamlar çok güçlü ve tehlikeliydiler. Karşımızda ki bu insanların birden bire bu şekilde ortaya çıkması hala anlaşılmaz gelse de ayaza güvenmekten başka seçeneğim yok gibiydi.

"anne adı elif kulaç baba adı.." sözünü keserek bağırdım. "kes sesini piç herif" elindeki dosyayı üstüme sertçe fırlattı ve ayağa kalktı. "ne oldu zoruna mı gitti? Söylesene ada o gece ne oldu neden o geceden sonra deden seni apar topar yurtdışına çıkardı" diyerek üstüme gelmeye başladı.

Kulaklarımı kapatıp başımı dizlerime eğdim. "sus, sus artık"
Attığı adımları bana doğru yaklaştı. Ve bir anda saçımdan tutup kafamı kaldırdı. "o sesini kıs yoksa ben kısarım" diyerek yüzüme doğru bağırdı.
Sustum, sustum ve geçmişimi aklıma getirmemeye çalıştım.

Çok uzun zaman olmuştu. Uzun zamandan kastım ise güneşin batmasıydı. Ayaz beni bulmak için neyi bekliyordu? Ölmemi falan mı?
Sıkılarak etrafıma bakındım. Biraz önümde kırılmış soda şişesi gördüm. Onu almak için etrafımı kontrol ettikten hemen sonra sandalyede biraz kıpırdandım. Ayağım ve kalçamı biraz zorlayarak sandalyeyle ileri gitmeye çalıştım. Şişe ile aramızda en fazla dört adım vardı. Biraz daha kendimi zorladım ama bu böyle zordu. Ayak bileğimde ki acıyla aşağı eğildim. Sağ ayak bileğim ipten dolayı kesilmişti. Onun acısına katlanabilirdim. Ama daha fazla sandalyeyle ilerleyemezdim.

Yere baktım, fazla taş vardı. Üstüne düşsem en fazla yüzüme zarar gelirdi. Çok umursamadım ve bir an bile düşünmeden sandalyede kendimi ileri doğru attım. Düşmenin etkisinden daha çıkamadan kaşımda ve sol gözümün altında bir sıcaklık hissettim. Yüzümde ki keskin acıyı umursamadan yattığım yerde biraz yan döndüm ve kırık soda şişesini elime aldım. Düştüğüm sandalye kırılmıştı. Sağ elimle tuttuğum kırık şişeyi hızlı hızlı ipe sürterek bağı kestim. Aynı şekilde ayak bileklerimde ki ipi de kesmiştim. Birilerinin gelmemesine bakılarak sanırım çıkan gürültüyü duymamışlardı. Oturduğum yerde biraz daha durdum. Parmağımı kaşıma götürdüm ve dibine kadar giren cam parçasını hızlıca çektim. Acıyan canım yüzünden çıkan iniltiyi dudaklarımı birbirine bastırarak susturdum. Elimi tekrar kaşıma götürdüğümde ellerim kırmızıya boyanmıştı. Acımı ve yavaş yavaş akan sıcak kanı umursamayarak ayağı kalktım. Elimde hala duran kırık şişeyi aldım ve sessizce merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Kaçıncı kattaydım bilmiyorum ama aşağı inen çok fazla merdiven vardı. Son merdivene kadar indim. Tam inşaattan çıkacağım sırada büyük bir gürültü koptu. Korkuyla duvarın arkasına çömeldim. Aynı anda onlarca silah ateşleniyordu. Çömelip yaslandığım duvarda ayazın beni bulduğunu umuyordum. Sesler azalmaya başladığında ayağa kalktım, elimde ki kırık şişeyi daha çok kavradım.

"ada!" diye bağıran ayazın sesini duymamla arkasında olduğum duvardan çıktım. "ada geldim bana doğru yürü" dediğinde etrafıma baktım. Hala silah sesleri vardı. Aynı anda gelen korku ve cesaretle ayazın yanına doğru koştum. Neredeyse üç adım atmışken saçımda hissettiğim elle geriye doğru çekildim.

Saç derimin sızlamasını önemsemedim. Onun elinden kurtulmak için, saçlarımda olan elini kavradım ve ters çevirdim. Bunu yapmamla birlikte adam daha çok öfkelenmiş ve beni kendine çekip esaslı bir tokat atmıştı. Başım tokadın etkisiyle dönerken sağımda ki ayazı gördüm. Gözlerine baktım ama anlayamadığım birçok şey vardı. Aynı zamanda silahını bize doğrultmuş nişan almaya çalışıyordu. Adam beni tutup duvara doğru itti ve sayamadığım kadar adamda bizimle geldi. Bana tokat atan adam artık açık hedef olmaktan çıkmıştı.
Adam bana dönerek "tek bir sorun bile çıkartırsan sıkarım kafana çakma sarı" dedi. Gülümsedim, ardından "sen böyle çakma sarışın mı gördün orospu çocuğu" diyerek çenesine yumruk attım. Adam bunu beklemiyor olacak ki sol yanına doğru sendeledi.
"nerde siniz pezevenkler" diye bize doğru gelen ayazın sesini duydum. Önümde duran diğer adamlar oraya döndü. İçlerinden bir tanesi ise nedenini anlamadığım bir şekilde bana koşup kafama silah doğrulttu. Bugün kafama değen ikinci silah olmuştu bu ve cidden ne zaman bir tanesi patlayıp beynimi dağıtacak merak ediyorum.

"o kızın saçının bir teline zarar gelsin seni ölmekten beter ederim piç herif" diye bağırdı ayaz. Başıma silah dayayan adam sanki bir yere kaçacakmışım gibi beni sıkı sıkıya tutuyordu. Sayısız kere bu duruma düşmüştüm. Yurt dışında olmamıza rağmen dedemin işinden dolayı çok kez aynı durumu yaşamıştım. Dedem her zaman güçlü bir kız olmamı istediği için beni savunma kurslarına yazdırırdı. Evde olduğumuz zamanlarda da kendisi bana öğretirdi. Bu zamana kadar gelmemin tek sebebi dedemdi. Sayısız intihar girişimlerimden de dedem kurtarmıştı beni. O beni iyi yapmıştı. Hayatımda en çok sevdiğim ve sözüne söz söylemediğim kişi dedemdi. Düşüncelerimden kurtuldum ve bulunduğum yere geri döndüm. Ayaza baktığımda bana gözleriyle yeri işaret ediyordu. Önceden ayazla konuşmalarımız aklıma gelmişti. Bana ilk söylediği şey, eğer başıma bir silah dayanırsa ve ayaz karşımda olursa, ayazın bana komut vermesiyle ben yere eğilecektim. Ayazın gözlerine baktım, o da aynı şekilde bana bakıyordu. "ada yer!" diye bağırdığı an yere eğildim o sırada ayaz da arkamda ki adamı vurdu. Ayaz hemen yanıma gelip bana baktı. Gözleri bedenimin her yerinde gezinip hasar tespiti yaptı. En son gözleri kaşıma ve göz altıma geldiğinde. "bunu sana hangi şerefsiz yaptı" dedi. Başımı salladım. "ben yaptım sandalyeden düştüm" dedim. İnanmayan gözlerle bana baktı. Ayağa kalktığımızda arabaya doğru yürümeye başladık. Yürümeye bile halim yoktu. Bu yüzden savsak adımlarla yürüyordum. Ayaz sanki içimi okumuş gibi önüme geçip beni kucağına aldı. Ağzımı açıp da tek bir kelime dahi söylemedim. Arabada geçen uzun yolun sonunda eve gelmiştik. Kapıdan içeriye girdiğimizde ayaz bana dönüp "salona geç beni bekle" ona kafamı sallayarak yanıt verdim ve salondaki koltuğa kendimi attım. Ayaz biraz zaman sonra elinde küçük bir çantayla yanıma gelip oturduğum yere oturdu. "bana dön" diye de komutunu verip çantayı açtı. İlk yardım çantasıydı. Eline pamuğu alıp yaramı temizledi. "acırsa söyle"
Acımazdı.
"sana bir şey sordular mı?" dediğinde ona baktım "hayır sadece benim hakkımda çoğu şeyi biliyor, yüzüme karşı geçmişimi okudu" dedim. Bana baktı ve konuşmaya devam etti. "amaçları seni öldürmek değildi eğer öyle olsaydı şu ana kadar ölün elime gelmişti. Ama başka bir amaçları var" elindeki kirli kanla kaplı olan pamuğu kenara koyup çantadan iğne ve iplik aldı.
Kaşıma dikiş atacaktı.
Doktorların kullandığı malzemeler vardı çantada. "acıyacak biraz sabret tamam mı" dediğinde cevap vermedim. Küçük çantanın içindekilere bakıyordum. İğnenin etime girişini hissettim. İpi bir iç bir dış yapıyordu. Tepki vermeyerek yüzünü izledim. Kirli sakalları çıkmıştı. Dudakları aralıktı ve yaptığı işe odaklanmıştı. Gözleri lens gibi simsiyahtı, kirpikleri bir erkeğe göre fazla güzeldi. Ve çene hattı, çok keskindi mimikleri o kadar sertti ki espri yapsa bile sinirli gibi gözükürdü.
"biraz daha bana öyle bakarsan öpmek istediğini düşüneceğim" ayazın bunu demesiyle kendime geldim. "işinin bitmesini bekliyorum sonra yapışacağım dudaklarına" dedim. Hafifçe gülümsedi. Elindekileri çantasına özenli bir şekilde koydu. "o halde işim bitti yapış dudaklarıma" diyerek bana imalı bir şekilde baktı.
Ayağa kalktım ve merdivene yürüdüm. "uyumaya gidiyorum"

Geçmişin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin