on altı

753 115 33
                                    


"beş numara?"

jake heeseung ona seslendiğinde kafasını kaldırdı hızla. "heeseung hyung? sunghoon hyung? burdasınız!" ona ne kadar bize hyung deme desek de anlamıyordu. ama takıldığım nokta bu değildi. bizi gördüğündeki sevinciydi.

"bu kadar mı izlememizi istiyordun?" dedim saçlarını karıştırarak. "aslında.. evet." kızaran yanaklarıyla konuştuğunda heeseung'la birbirimize bakıp gülümsedik. "futbol maçları genelde hafta sonları oluyor ve okuldan kimse gelmiyor. bir de değer verdiğim kişiler gelince daha mutlu oluyorum." bize değer veriyor olduğunu çıkardığım bu cümle beni havalara uçurmuştu sanki. heeseung'ın da aynı şeyleri hissettiğini biliyordum.

"sen sevineceksen biz her maçına geliriz ki." diyen heeseung'la gülümsedi jake. "jake hadi çıkıyoruz!" bağırarak kapıdan geçen formalı çocuğa anlam verememişken jake bir anda telaşla eğilip bağcığını bağlamaya başladı. ama heyecandan elleri titriyor olsa gerek beceremiyordu. hızla eğildiğimde heeseung'ın da eğildiğini fark edememiştim. ben jake'in sağ ayakkabısının bağcığını bağlıyorken o sol bağcığı bağlıyordu. "teşekkür ederim." jake kollarını bize kısa süreliğine sarıp koşarak kapıdan çıktı.

"az önce sarıldık, farkındasın dimi?" heeseung'ın dediği şeyi kafamı sallayarak onayladım. "sanırım." diye mırıldandım.

daha sonra maçı izlemek için tribünlere ilerledik. en önde olduğumuzdan jake'i net bir şekilde görebiliyordum. sahanın ortasında ellerini beline yerleştirmiş, stresle bekliyordu. bu işte oldukça iyi olduğunu ve sürekli çalıştığını biliyordum ama stres olmadan duramıyor olsa gerekti.

maç başlarken iki tribünden de alkış koptu. futbolu pek sevmezdim. oynamaz, izlemez ya da takım tutmazdım. niki sevdiğinden bazen kendi aramızda oynardık sadece, o kadar. niki de uzun boyu sayesinde futbol değil basketbol takımındaydı. futbolla alakam bu kadardı işte. ama sevdiğim çocuk bu işi yapıyorsa futbol sevdalısı bile olabilirdim.

"yaşasın ulan!"

bir anda anlamadığım bir şekilde kendimi heeseung'la sarılır bulduğumda kendime gelmem iki dakikamı almıştı. 2-1 diğer okul öndeyken bizim takımdan birinin attığı golle 2-2 olmuştuk. ee az kalan süre üzerine bu golün gelmesi odaklandığımız maçın yönünü değiştirmiş, içimizde garip bir sevinç oluşturmuştu. bu zamana kadar futbol sevmem diyen ben bir anda sevinçle tezahürat yaparken bulmuştum kendimi. heeseung'dan ayrıldım ama o elini belimden çekmemişti. ben de omzuna yerleştirdim. neden bilmiyorum ama son zamanlarda normal temaslar dikkatimi oldukça dağıtıyordu.

bir anda hakem düdük çaldığında bizim takımın oyuncuları bir kişiye doğru koşmaya başladı. dikkatle baktığımda yerde ayağını tutarak yatan kişinin jake olduğunu gördüm ve kendime hakim olamadım. önümdeki heeseung birden bileğimden tutarak beni sahaya çekmeye başladı. düşünemiyordum. jake'e zarar gelmiş olma ihtimali beni yitip bitiriyordu. kalabalığı iterek en öne geçtik. bir sağlık görevlisi eğilmiş jake'in bileğini tutuyordu.

"içeri götürmemiz gerek." dedi görevli sanki  hadi biri alsın onu der gibi. "sedyemiz yok." diye mırıldandığında emin oldum. "ben taşırım." diyerek atıldım öne. boşuna spor salonuna gitmiyordum. jake'in önüne eğildiğimde dolu gözleri canımı acıtmaya yetmişti. "dikkat et." dedi görevli. bir elimi jake'in sırtına yerleştirdim ve diğer elimi dizlerinin altından geçirdim. onu incitmeye oldukça korkuyordum.

jake bu sırada canının oldukça acıdığını belli edecek şekilde gözlerini sıkı sıkı kapatmış tek eliyle ceketimi sıkıyordu. diğer elini bir anda heeseung'ın eline atmış, elini tutmaya başlamıştı. heeseung korkulu surat ifadesine rağmen gülümsemeye çalışarak jake'in elini tuttu. görevlinin işaret ettiği yere giderken jake ne benim ceketimi ne de heeseung'ın elini bıraktı.

"siz çıkabilirsiniz, ben ilgileneceğim." jake bir anda görevlinin sözünü kesti. "hayır. kalsınlar." ağlıyordu. heeseung'la birbirimize bakıp hızla taburelere oturduk. jake bir eliyle heeseung'ın bir eliyle benim elimi tutuyordu. canı yanmıyor olsa ne kadar tatlı olduğu hakkında uzun uzun konuşabilirdim ama tek odağım acıyan canıydı. sanki benim de dizim acıyordu. onun bu halini gördükçe ben de üzülüyordum.

görevlinin onunla ilgilendiği süre boyunca elimizi bırakmadı. ne zaman canı acısa elimizi sıkıyor, gözlerini kapıyordu. "kırık yok ama çatlamış. maça devam etmesen iyi olur." jake sadece kafasını salladı. "hyung beni soyunma odasına taşır mısın?" kafamı sallayarak onayladım onu. tekrardan ayağına dikkat ederek kucağıma aldığımda heeseung'ın da peşimizden gelmesini ister gibi elini tuttu. soyunma odasına geldiğimizde onu yavaşça bıraktım.

"gördüm." heeseung'ın dediğiyle kafamı kaldırdım. "bilerek çelme taktı sana." ben düşünmeye o kadar odaklanmış olmalıydım ki hatırlamıyordum. "muhtemelen oyuna devam ediyordur." dedi jake kafasını iki yana sallayarak.

"maça devam ediyor olabilir, bu onun yaptığının yanına kalacağı anlamına gelmiyor."

—-

babygirl jaykeyimiz😭💗💗💗

sunghoon neden spor salonuna gitti saniyorsunuz???

yildiza basip yorum yapmayi unutmayin💓

gorusurzz

stardust, heejakehoon ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin