otuz beş

428 78 60
                                    


1 ay sonra.

;h

"heeseung, gelsene! buradayız biz."

"jake? neredesin?" arkamı döndüm. gecenin karanlığınla harmanlanmış sis görmeme engel oluyordu.

"koşsana! seni bekliyoruz."

"göremiyorum," etrafıma bakınmaya devam ettim. "hadi heeseung, koş." sunghoon'un sesine kulak verip hiçbir şey görememe rağmen koştum. "neredesiniz? koşuyorum," nefes alma ihtiyacı hissetmeme rağmen durmadım.

"gelmiyor musun?" yankılandı.

"geliyorum, jake geliyorum bekle!"

terlemeye başlamıştım, saçlarım yüzüme  yapışıyordu. "gelmek üzereyim!" sesim çıkmıyordu, bağırıyordum ama duyuramıyordum kendimi. sanki koştuğum yolun bir sonu yoktu. onlara gittiğime inanıyordum ama göremiyordum onları. yol sonsuzdu, belki de bir uçuruma çıkıyordu.

"ee biz gidiyoruz o zaman?"

"sunghoon dur! geliyorum ben gitmeyin!"

adımlarım gerilemeye başlamış gibi hissettim. ben ileri adım atsam da olduğum yerde duruyordum. "jake! sunghoon! gittiniz mi? geliyorum ben, bekleyin," yere çöktüm. ciğerlerim yanıyordu, elimi kalbime götürdüğümde atıyor oluşunu hissedemedim. oysa o kadar hızlı koşmuştum ki yerinden çıkacakmış gibi atmalıydı. kafamı eğdim, beyaz tişörtümdeki kan lekesi dikkatimi çekti.

"biz gidiyoruz heeseung."

ayağa kalkamadım. yere uzanıp yağmur damlalarının beni ıslatmasına izin verdim.

;j

"kalp atışları durdu."

"bir şey yapın," ağlayarak etrafta koşturmaya başladım. "bir şey yapın durmasın kalbi." herkes şaşkın, ne yapacağını şaşırmış.

"doktor git içeri kurtar onu!"

sunghoon beni tutmaya çalışsa da ağlamaktan önümü göremiyordum. elimi cama yaslayıp vurmaya başladım. "kurtarın onu, kurtarsanıza!" ne zaman geldiğini bilmediğim jay beni çekiştirdi. "sakin ol, iyi olacak tamam mı?" nefes alamadım. içli içli ağlamaya başlayıp yere çöktüm. midemdeki garip his kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. yeri yumrukladım, sinirimi çıkarmaya çalıştım. sanki bir kabustaydım, yaşadığım şeyler gerçekmiş gibi hissettirmiyordu.

"yalvarırım kurtarın onu."

"artık sakin olmanız gerek tamam mı? o iyi olacak ama sizin desteğiniz gerek. özellikle sen jake," jungwon beni gösterdiğinde kollarımı göğsümde birleştirdim. "ağlamaktan serum yiyeceksin ya. bak sen böyle olursan durumlar daha da kötüleşir." jungwon'u bir süre sonra dinlemeyi bırakmıştım. dediği şeylerin faydası olmayacaktı, kendi de biliyordu bunu. "sunghoon sen de kendini suçlamayı bırak." jungwon cümlesini bitirdiğinde alaylı bir gülüş yankılandı. "sence bu mümkün mü? her şeye ben sebep oldum jungwon," gözleri doldu. "benim hatamdı. böyle şeyler demeseydim, konuşmasaydım veya evden çıkmasaydım bunlar olmayacaktı." kafasını masaya yasladığında ona destek olamadım. ister istemez onu suçluyordum içimde. ne kadar kırgın olduğunu görebiliyordum lakin kalbim ona yaklaşmama engel oluyordu. "tamam ya sakin," sunoo sunghoon'un kolunu ovaladı. "bakın ümitsiz olmamalıyız." sunoo sevgilisine baktı destek bekler gibi. niki ise boğazını temizledi. "o dayanıklıdır zaten. endişelenmemeye çalışalım."

"hadi jake su iç biraz." kafamı iki yana salladım. "az önce ne konuştuk?" jay sandalyesini iyice bana çekip su şişesini uzattı.

titreyen ellerimle zor da olsa bir iki yudum su içtim. "hadi yukarı çıkalım." diye mırıldandım ve onları beklemeden ayaklandım. asansöre ilerlerken bakışlarım yerdeydi. konuşmak istemiyordum, düşünmek, yürümek veya bir şeyler yapmak. o kapının önünde saatlerce oturup beklemek istiyordum.

"şu an söylediklerimiz etki etmiyor biliyorum," niki ne ara yanıma gelmişti anlayamamıştım. "ama gerçekten sakin kalman gerek. sunghoon'u içten içe suçluyor da olabilirsin ama çok üzgün. dayanamıyor, patlama noktasında. birbirinizin yanınızda olmanız gerek." fısıldarcasına konuştuğundan ben duymuştum yalnızca. kafamı kaldırıp sunghoon'a baktım. kafası eğik, bakışları yerde. gerçekten ne yapacağını şaşırmış gibi bir hali var. tıpkı benim gibi. "iç çatışmama engel olabilirsem giderim yanına." kafa sallayarak onayladı beni.

asansör durduğunda indim ve yoğun bakımın önüne geldim. "iyi mi?" doktor hemşireyle konuşmayı bıraktı. "durum yeniden stabil."

cama yaklaşıp elimi yasladım. ne de çok isterdim şu an onunla el ele tutuşabilmeyi. konuşmayı, sarılmayı, öpmeyi.

sırtımı duvara yaslayıp yere çöktüm. herkes üzgündü, herkes kırgındı. bambaşka yerlere oturmuş derin düşüncelere dalmışlardı. benim de zihnim karışıktı, yaptığım hamleler şaşırtıyordu beni. ayağa kalkıp sunghoon'un yanına oturduğumda şaşkın bakışları beni buldu. "kızgın değil misin?" bir süre boş boş yeri izledim. "kırgınım." yalnızca bu kelime çıktı dudaklarımdan. "bunları dediğin için, bunu bize yaptığın için." gözyaşı yanağımdan akıp gitti. "seni suçlamıyorum. buna sen sebep olmadın ama dediğin şeyler çok kırdı beni. düşündüklerin, tavırların." eliyle yanağını sildi. "eminim sen de buna yol açacağını tahmin edemezdin. sadece.. dediğim gibi. kırgınım." içli içli ağlamaya başladı ve ben dayanamayarak sıkıca sarıldım beline. "jake özür dilerim.. ben bilemezdim," içini çekti. "keşke yapmasaydım, böyle gerekti. zarar gelsin istemedim." saçlarını okşadım. "şhh," şimdi benim belime sarılan oydu. "istemedin, biliyorum, senin suçun değildi. kazaydı, sen sebep olmadın." kafasını iki yana salladı.

"ben sebep oldum." karşı çıkacaktım ki konuşmaya devam etti. "ben yaptım jake. ben konuştum ve ben çıktım evden. her şey benim hatamdı, aptalım. ona bir şey olursa kendimi asla affetmem." kafasını kaldırdım ve göz göze gelmemize sebep oldum.

"sen bir şey yapmadın. sen sadece içini döktün. olaylar böyle ilerledi ama şimdi yapabileceğimiz bir şey yok. o bırakmayacak bizi, biliyorsun." bir şey demeden ağlamaya devam etti.

bense kalbimde bir sızı, kollarımda sunghoon içeri yatan onun için dualar ettim.

—-

kafamiz karisti biliyorum ama cozecegiz ☝🏽 bunun (kaosun) serefine bir suru oy ve yorum

artik daha cok bolum atacagim yani sadece pazarlari degil🪬

umarim sinaviniz guzel gecmistir ve herkes istedigi yeri kazanirr🎀💗

yildiza basip yorum yapmayi unutmayin💓

gorusurzz

stardust, heejakehoon ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin