yirmi dokuz

586 83 21
                                    



west coast dinleyerek okuyabilirsiniz❤️‍🩹

heyecanla valizimi hazırlarken ilk defa bir gezi için bu kadar umutluydum.

sonuçta sevdiğiniz insanlarla çıktığınız yolculuklar veya yaptığınız etkinlikler her zaman en iyisi olmuştur.

ben de şimdi sevgililerimle çıkabileceğim güzel bir gezi olduğundan heyecanlıydım. elbette vakit geçiriyorduk, çoğu zaman dışarı çıkıyorduk ama okulda pek yan yana bulunamıyorduk. veya bulunduğumuzda sarılamıyor, el ele tutuşamıyorduk. yaşadığımız ilişkiyi artık hepimiz kabullenmiştik —ben bile, bu yüzden huzurluydum. sorunsuz ilerliyorduk, şimdi çıkacağımız bu gezide de iyice yakınlaşacağımızın farkındaydım. tek korkum iki kişilik odalara düşmekti; böyle bir durumda birini seçmemi isteseler seçemezdim ve kendime bunu dert edinirdim. şimdilik bunu düşünmemeye çalışarak aşağı indim.

"günaydın," valizimi kapının kenarına bırakıp kollarımı açtığımda heeseung gülümseyerek belime sarıldı. hava biraz aydınlanmıştı, güneş ışınları bulutların ardında hafiften yüzümüze vururken hissiyat çok güzeldi.

"sunghoon nerede?" arkasına bakındım belki buralardadır diye. "o biraz ileride markete gitti, yolda yeriz diye bir şeyler alacaktı." kafamı sallayıp valizime uzandığımda heeseung benden önce davranıp aldı. "ne yapıyorsun?" hafif şaşkınlıkla gülerek inceledim onu. "sana valiz taşıttıracak değilim." gülümseyerek önden ilerlediğinde valizime uzansam da bırakmadı. "taşıyabilirim ben," alaylı bir gülüş firar etti dudaklarından. "ufaksın, jake. okula bunu taşıyana kadar canın çıkar." kaşlarımı çattım. "güçlüyüm ben." kolumu açıp ona göstermeye çalışırken o bana gülüyordu.

"sunghoon," eliyle ileriyi gösterdi.

hiç düşünmeden marketten yeni çıkan sunghoon'a koşarken o biraz şaşkın ellerini belime sarıp beni havaya kaldırdı ve döndürdü hafifçe. "birileri özlemiş sanki beni." yanağımı sıkarken gülümsedim. "heeseung ufak olduğumu iddia ediyor, öyle miyim?"

"öylesin."

omzuna vurdum. "tamam, şakaydı," gülerek omzunu ovaladı. "en sevdiğiniz şeylerden aldım." elindeki poşeti havaya kaldırıp bize gösterdiğinde heeseung da yanımıza gelmişti. sunghoon'a uzanıp yanağından öptüğünde, sunghoon heeseung'ın beline sarılarak karşılık verdi. "biraz daha oyalanırsak jungwon bizi öldürecek. az önce neredesiniz diye mesaj atıyordu, markete girdim diyemedim bile." kahkaha attım sunghoon'un elindeki poşete uzanmadan önce. "bunu taşıyayım bari." kafasını salladı. "jungwon sabah jay'i uyandıramadığı için biraz sinirliydi, koşsak mı ne yapsak?" heeseung'ın dediği şey üzerine hiç düşünmeden önden heyecanlı bir şekilde koşmaya başladım.

arkamı döndüğümde sevgililerim gülerek bana bakıyorlardı. ikisi de geride kalmıştı. "yaşlılıktan mı bilmiyorum, çok yavaşsınız!" onlarla eğlenmek hoşuma gidiyordu.

yanıma yetiştiklerinde zaten okula gelmiştik. "neredesiniz siz? ikinci bir jay vakası yaşayacağım diye çok korktum!" jay çardakta kafasını geriye atmış uyuyordu. sunoo ve niki kenarda fotoğraf çekmekle meşguldü, jungwon da biz geç kalacağız diye kendi kendini yemişti. "geldik işte ya sakin ol." sunghoon jungwon'un yanağını sıktığında kızgın bakışları biraz olsun yumuşadı. "jay'i uyandıralı sadece 5 dakika oluyor. bak, beş," elini açıp gösterdi bize. "hemen geri uyudu. bu sürekli uyursa nasıl vakit geçireceğiz biz?" tatlı bir sitemdi. "merak etme, seninle olmayı o kadar çok istiyor ki en sevdiği şey olan uykusundan ödün verip sana vakit ayıracaktır." heeseung gülümseyerek yanımızdan ayrılırken söylediği şeyler jungwon'u heyecanlandırmış gibiydi.

stardust, heejakehoon ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin