adımlarım aceleciyken korkuyordum. sunoo'dan aldığım haber — o da niki'den almıştı, hiç iyi değildi. dizlerim titrerken yutkundum. sevdiklerime zarar gelmesi düşüncesi bile canımı yakarken böyle bir şeyin yaşanması kalbimi tekletiyordu.revirin kapısını hiç düşünmeden açarken içeride oturan beden kaşlarını çatarak bana bakmıştı. "jake —"
"heeseung iyi misin?" koşarak yanına oturup ona sarılırken başka bir şey düşünmüyordum. boynuna sıkıca sarıldım. istemsizce gözlerim dolarken sarıldığım bedenin şaşırdığını görebiliyordum. elini belime sarıp okşamaya başladı. "asıl sen iyi misin? ne oldu?" dedi benden ayrılırken. yüzünü iyice inceledim. "kolunu yaralamışsın." birkaç saniye duraksadıktan sonra sesli bir şekilde kahkaha attı. "ne gülüyorsun?" omzuna yumruk atarken ağlamaya başlamıştım. trajedik bir andı, ben ağlarken o kahkaha atmadan duramıyordu.
"bunun için mi bu kadar endişelendin?" dedi gülmesini bir nebze olsun durdurmuşken. "niki sunoo'ya çok kötü demiş. kolun kopmuş kemiklerin gözüküyormuş?" dediğim şeyle tekrar kahkaha atarken sinirli bir şekilde ona bakıyordum. "yavrum sen bu niki'ye inanmaman gerektiğini ne zaman öğreneceksin? abartmış seninle eğlenmek için. sen de çok safsın hemen inanıyorsun." burnumu çektin. "gözlerin dolmuş hemen." yanağımı okşarken tebessüm etti.
"bir şeyin yok yani?" dedim hâlâ inanamıyorken. "hayır, kemiklerim gözüküyor olsa okul revirinde mi olurdum sence?" omuz silktim. "nasıl oldu peki?" içini çekti. "o şerefsiz var ya."
flashback
"hadi heeseung üçlük!"
topu atacağım sırada karşıma çıkan beden beni tam anlamıyla ezerken kendimi yerde bulmuştum. acıyla yüzümü buruşturup kolumu tutarken yanıma endişeyle gelen sunghoon başımı dizine yaslamıştı. hakem düdüğü çalarken bana çarpan oyuncu bir şey yapmadım diye geveleniyordu.
"iyi misin?"
sunghoon'u endişelendirmek istemiyordum ama kolumun acısına bakarak ufak bir şey olmadığının bilincindeydim. kafamı salladım fakat inanmışa benzemiyordu.
"çıkıyorsun maçtan."
her ne kadar kendini savunmaya çalışsa da yugyeom'u maçtan çıkardılar. yanımıza gelen koçumuz beni inceledi. "aslanım, bir numaralarımdan, iyi misin oğlum?" bu durumda bile gülme isteğim varken dudaklarımı birbirine bastırdım. "fena değil, incindiği kesin ama." kafasını salladı kolumu iyice incelerken.
"lan seni öldürürüm!" kafamı çevirdiğimde niki gerçek anlamda yugyeom'un üstüne uçarken kaşlarımı çattım. "sen kimsin hyungumu eziyorsun? şerefsiz." onlar kavgaya girerken hakem niki'nin de oyundan çıkması gerektiğini söyleyerek onları ayırmaya çalışıyordu. "sunoo'yu çağır." ona seslendiğim sunghoon bakışlarını niki'den ayırıp kafasını bana çevirdi. "hm?" elini tuttum çaktırmadan. "sunoo'yu çağır, niki sakinleşecek gibi değil." tebessüm ederek ona iyi olduğumu inandırmaya çalıştım.
buruk gülümsemesiyle yanımdan ayrıldı sunghoon. gelen sağlık görevlisi beni kaldırmadan kolumla ilgilenmeye başladı. bizim takım diğer takıma kötü kötü bakıyor, her an kavga çıkacak gibi davranıyorlardı. koçumuz yanımda kolunu kafasına yaslamış ağlamaklı sesler çıkarıyordu. "heeseung'ın kariyeri biterse sizi mahvederim!" dedi karşı takımın koçuna. zaten kavgalılardı. "sus be, ne narin oyuncun varmış!" diye bağırdı karşı takımın koçu. "narin mi?!" sinirle kaşlarını çattı koçumuz. "aslandır benim oğlum aslan!"
"aşkım!!" sahaya çığlık atarak giren sunoo'yla etraf sessizleşirken niki yugyeom'u bırakmış, sunoo'ya dönmüştü."yavrum sen ne yapıyorsun burada?" onun sunoo'ya döndüğü aralıkta yugyeom niki'ye yumruk atarken bu işin gidişatının bok yönünde olduğu konusunda emindim.
"sen kimsin sevgilime vuruyorsun?" sunoo yugyeom'un sırtına çıkıp saçlarını çekmeye başladığında niki gülerek onu izliyordu. "durun artık!" hakemin bağırışları boşaydı. yanıma tekrardan gelen sunghoon'a kendimi yaslarken gözlerimi kapattım. bu işin sonunda iki takım + sunoo disiplinde görüşecektik.
flashback end
"öyle işte, sonra müdür bizi iyice azarladı."
"sunoo da iyi şeytan çıktı, sevgilisini korumuş." gülerek kafamı salladım. "gidiyorum o zaman?" dedim ayaklanırken. "madem iyisin."
"gitme," kolumu tutarken arkamı dönüp ona baktım. beni kendine çekip yanına oturttu. "kolumun sarılması gerekiyormuş. sunghoon maça gitti, sen sarar mısın?" hızla kafamı salladım. "sonra da resim çizerim? nasıl olur?" heyecanıma gülümserken kafasını salladı. ben malzemelerden sargıyı alıp dikkatli bir şekilde kolunu sararken bakışlarını bir saniye olsun benden ayırmıyordu. yüzlerimiz arası mesafe yok denecek kadar azdı. kafamı kaldırıp ona baktığımda zaten bana bakıyordu. bana iyice yaklaşıp yanağıma ufak bir öpücük kondurduğunda gülümsedim.
"bitti." sargısını inceledi. "senden tıpçı olur." gülerek ayaklandım. etrafta kalem ararken çekmecede bulurken sevinçle geri yanına döndüm. saçma sapan resimler çizerken kenara ufak bir h,s,j yazmayı unutmadım.
duyduğunuz fotoğraf çekme sesiyle ikimiz de kafamızı kaldırdığımızda sunghoon kapıda bizi izliyordu. "çok güzel gözüküyordunuz, anı olarak kalmasını istedim." tebessümüyle yanımıza geldiğinde kalemi ona verdim. "sen zaten yazmak istediğim şeyi yazmışsın," dedi eliyle h, j ve s harflerini gösterirken. birkaç kalp ve daha fazla isimlerimizin baş harfini yazarken üçümüz de gülüyorduk. yeni yeni anlıyordum üçümüzün beraber oluşumuzdan aldığım keyifi.
"hadi yeter, derse gidelim." diyerek ayaklananan sunghoon'un peşinden ayağa kalktım. "hoon, fotoğrafları atar mısın bana?"
"yoo." sunghoon sırıttığında heeseung öyle mi bakışı atarak ayağa kalktı. "sana inat, atmıyorum." sunghoon gülerek revirden çıkarken heeseung arkasından bağırmakla meşguldü. "oğlum at şunu! dellendirme beni."
bu adamları seviyordum. onlarla olmayı, onların benim arkamda olduklarını bilmeyi seviyordum.
—-
sizce bu kitap bir sarki olsaydi hangi sarki olurdu🤨🤨
hic bir seyler seziyor musunuz.
yildiza basip yorum yapmayi unutmayin💓
gorusurzz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stardust, heejakehoon ✓
Fanficyakın arkadaş olan heeseung ve sunghoon aynı kişiden hoşlanır.