0.4

103 14 0
                                    


Bacaklarımı biraz daha kendime çektim hâlâ yanağımda kuruyan yaşlarımla duvarı izlerken. İki saati aşmıştı ben gerçeklerle yüzleşeli. Evet, bir süre düşüncelerimle baş başa kalmam gerekiyordu fakat kafayı yiyecek gibi hissediyordum yalnızca.

Beklediğimden daha kısık çıkan bir ses tonuyla "Ben şimdi ne yapacağım?" diye sordum kendi kendime.

Bartın'ın daha bu sabah dediği gibi, önce kendimi tanımam gerekiyordu fakat bunun için yeni öğrendiğim ismimden çok daha fazlası lazımdı. Bir amaç, hedef, tutunabileceğim bir dal. Ne uğruna yaşadığımı dahi bilmiyordum.

Ben daha ne olduğumu bile bilmiyordum. Normal olmadığımı hep biliyordum. Fakat ne olduğumu anlayamamıştım hiçbir zaman. Meğer bir laboratuvar deneyinin değersiz bir sonucuymuşum. İnsan falan değil, bir canavar parçasıymışım.

Mutant olarak isimlendirilen bir canavar sürüsünün içindeki en gereksiz, en değersiz, en küçük parçaymışım ben.

"Umut — her türlü işkencenin üstünde, ötesinde olan umut — engizisyon zindanlarında ölümü bekleyenlerin kulağına bile kurtuluşu fısıldayan umut!"

Kapı eşiğindeki Anıl'a döndüm sesimi çıkarmadan. Morgue Sokağı Cinayetleri'nden okuduğu alıntının ardından sol elinde tuttuğu kitabı kapattı, havaya kaldırdı yavaşça. Zeynep'in bana verdiği kitapları oturma odasında unutmuştum.

Umut... Gerçekten de her işkencenin ötesinde olan umut. Ben şu kadar kafası karışık, yalnız hissederken dahi bırakmıyordu beni bir başıma.

Ağır ağır içeri doğru adımladı. Elindekileri benim tarafımdaki masaya bıraktıktan sonra ayak ucuma oturdu başka bir alıntı daha mırıldanırken. Dizlerimi serbest bırakıp bacaklarımı indirdim hafifçe.

"Sonra, ansızın, birdenbire oluşan düşünceler... İnsanı titreten bir korku... Ne durumda olduğumu anlamak için uğraşıp didinişim... Sonra, gene duygusuzluk evreninde erimek isteği, dayanılmaz büyük bir istek..."

Gözlerimin içine baktı bir şeyler anlatmaya çalışır şekilde.

"Anıl," dedim biraz fısıldar gibi. "Ben kayboldum."

Altında belki de onlarca düşünce yatan mavi gözlerini ayırmadı benimkilerden. Nasıl hissettiğimi anlamalarını istiyordum çünkü ben delirmek üzereydim. Belki de o da tıpkı benim şu anda hissettiklerimi hissetmişti zamanında. Bilmiyordum işte.

Ona doğru eğildim biraz daha.

"O dört duvar arasında yaşadığım süre boyunca kendimi hep kayıp sanırdım. Ama şimdi kaybolmanın nasıl bir his olduğunu çok daha iyi anlıyorum."

Birinin bana yol göstermesi gerekiyordu. Birilerinin beni yönlendirmesi gerekiyordu. Ne yapmam nasıl hissetmem gerektiği konusunda bana bir yol göstermelilerdi. Bana yardım etmelilerdi çünkü ben tek başıma hiçbir şey yapamayacağımı çok çok iyi biliyordum.

Adeta yalvarırcasına "Ne olur yardım et." diye fısıldadım.

Derin bir nefes aldı nihayet o düşünceli bakışlarını kaçırırken. Etrafta bir göz gezdirdikten sonra yukarı aşağı oynattı başını birkaç kez.

CANAVAR: Duvarların ArdıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin