O kadar, meşgulüz ki;
O kadar, iş yaparken kendimizi kaybediyoruz ki;
Sürekli olarak bir şeyler yapıyoruz ve çok meşgulüz.
Sorsan herkesin kendine göre bir işi var.
Ve başımızı işten kaldıracak vaktimiz dahi yok.
Bir şeyler yapıyoruz;
Ama aslında bakarsan,
Ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz.
Niye yapıyoruz?
Neden yapıyoruz?
Ne için yapıyoruz?
Bunlar gerçekten elle tutulur şeyler mi?
İşe yarayacak mı?
Günün sonunda, kendimizi, ''bu kadar'' kaybetmemize değecek mi?
Bilmiyoruz.
Hepsi muamma.
Tüm bunları yaparken;
Kendi hayatlarımızı yaşamayı unutuyoruz.
Bir kahve içerken;
Birbirimizin yüzüne bakıp,
Sohbet etmeyi unutuyoruz.
Etraftaki güzellikleri
Görmeyi erteliyoruz,
Onların solup gittiğini umursamayarak.
Sanki, ertelediğimiz şeyleri geri alabilecekmişiz gibi...
O kadar çalışıyoruz ki;
Kendi hayatımızı yaşamayı unutuyoruz.
Bir yere giderken,
Yolda bir kedinin başını okşamayı,
Bir yere gidip eğlenmeyi,
Koşmayı, konuşmayı,
Sevdiklerimizi,
Sevdiklerimizle vakit geçirmeyi,
Koşturmaktan fark etmesek de;
Onları ne kadar özlediğimizi,
Onları ne kadar sevdiğimizi söylemeyi...
Onlarla konuşmayı bile unutuyoruz.
Hatta biz neyi, kimi sevdiğimizi bile unutmaya başlıyoruz.
Günün sonunda;
Kendimizi unutuyoruz aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf-tan
PoetryArafta kaldığım, ruhumun serzenişte olduğu ya da hissettiklerimi yazıya dökebildiğim zamanlarda yazdıklarımdan oluşan bir kitap. Biraz edebi, biraz kendimden serzenişler. Ben, okuduğumda bana uzun uzun düşündüren yazıları çok seviyorum. Umarım sizi...