13- Dᴇᴠɪʟ

2.1K 208 153
                                    

Merhabalarrr

Belki bi' umut gönlünüzden koparsa, oy ve yorumlarınızı isterim vmmcmcncm

Yazım yanlışları varsa affoluna..

İyi Okumalar dilerim...

Sevgilerle Victoria Ailesinin Gölge Avcılarına...

+++

"Senin sessizliğin neden bu kadar gürültülü gölge avcısı?" gözlerimi yavaşça benimle konuşmaya çalışan kişiye baktım. Şeytan Kim Taehyung'a.

Neredeyse iki hafta geçmişti onunla konuşmuyordum. Ne zaman yeryüzüne inmem için dillensem de hep reddediyordu ve bu da benim sinirlerimi zıplatmaya yetiyordu. Bunun üzerine büyük bir tartışmadan sonra onunla konuşmamayı seçmiştim. Bir nevi ona trip atıyordum. Evet, ben bir şeytana trip atıyordum.

Oda benimle konuşmak için her şeyi denemişti ama ben yüzüne bile bakmıyordum. Konuşmaya başladığında boşluğa bakıyordum ya da soğuk bakışlarımı kızıl harelerine göndermekte tereddüt etmiyordum.

Kızıl hareler yorgun olduğu buradan belli oluyordu. İki hafta boyunca nerdeyse pervana gibi peşimde dolaşmış bazen ayrı odalarda kaldığımızdan dolayı gece, yanı başımda durarak beni izlemişti.

Boş bakışlarımla ona bakmış daha bir şey demesine izin vermeden kafamı çevirmiştim. Ciddi anlamda konuşacak gücü kendimde bulamıyordum, iki haftadır doğru düzgün yemek yemediğimden dolayı bedenimde bir yorgunluk vardı. Ne kadar uyursam uyuyayım geçmeyecek bir yorgunluk vardı üzerimde.

Bana yaklaşan adım sesleri işittiğimde iki haftanın sonunda sesimi çıkarmıştım. "Üç adım mesafe kuralı Tanrı," gözlerimi neredeyse dev gibi olan Tanrıya çıkartmıştım. Sesimin sert çıkması için çabalamıştım ama düşündüğümün aksine kısık çıkmıştı. "Bunu ne zaman kabulleneceksin?" sorarcasına ona baktığımda, konuştuğum için mutlu olmuş bir ifadesi vardı. Kesinlikle Tanrı dan beklenilecek hareket değildi bu.

"Kabullenmeyeceğim." derin sesi kulaklarımla işittiğimde sadece ona bakınmakla yetindim. Bu Tanrı çok garipti. Onu çözmekte ciddi anlamda zorluk çekiyordum.

İnsanları kolayca gözlerinden bakarak anlayabiliyordum ama bu Tanrıyı kesinlikle anlayamıyordum. Bana karşı hep yumuşaksa diğerlerine karşı çok sert bir tavra sahipti. Ondan korkmuyordum kısacası.

"Bana beslediğin nefretini anlayabiliyorum Jungkook," yavaşça bana bir adım yaklaştı ve aramızda üç adımlık bir mesafe bırakmıştı. "Anlamıyorsun. Anlasaydın babamla anlaşma yapmaz, kanını da vermezdin. Sadece kendi çıkarlarını düşünüyorsun. Tam da Tanrıların yaptığı gibi." ne kadar sesimi sabit tutmaya çalışsam da tükürürcesine konuştum yüzüne. Bazı şeyleri tatlı dille çözülmüyordu çünkü.

Kızıl hareler ne bana nefretle bakıyordu ne de kızgın, bakışları beğeni ve gurur vardı. Neden böyle bakıyordu bana?

"Gitmek mi istiyorsun?" oturduğum yerde yavaşça kafamı salladığımda bir kaç adımla dibime gelerek önümde diz çökmüştü. Gözlerim fal taşı gibi açılırken konuşmama izin vermeden kucağımda ki elimi, kendi büyük damarlı elleri arasına almıştı.

Şuan Tanrı benim önümde, dizlerinin üzerine çökmüştü.

Benim gibi değersiz bir gölge avcısının önünde eğilmişti.

"Sen değersiz değilsin Jungkook, bu konuda anlaşalım." dediğinde büyük bir bozguna uğradım da surat ifadem sebebiyle gülmüştü. "Sen.." ne diyeceğimi bilemiyordum. Resmen zihnimi okuyordu. Lanet olsun.

Devil's Blood - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin