15- Rɪᴛᴜᴀʟ

2.2K 179 233
                                    

Merhabalar (⁠ ⁠ꈍ⁠ᴗ⁠ꈍ⁠)

Uzun bir aradan sonra burada bulunuyoruz. Bölüm baya uzun tuttum. Hatta rekor bile kırmış olabilirim. Sırf sizin için (⁠。⁠•̀⁠ᴗ⁠-⁠)⁠✧

Uyarı!! Bu bölüm madde kullanımı, kan, katliam ve daha nice olaylar olacaktır. Şimdiden rahatsız oluyorsanız fici terk ederek başka bir fice geçebilirsiniz!!!

Sınır: +100 oy +130 yorum!!
Sınır dolmadan yb gelmeyecektir. Yazım yanlışları varsa affoluna...

İyi Okumalar...

Sevgilerle Victoria ailesinin gölge avcılarına...

•••

"Herkes hazır mı?" sesim oda da yankılandığında hepsinin onaylayan bakışları eşliğinde gideceğimiz yere son kez baktık. New York...

Jin, ustalığı konuşturarak mora çalan portalı hepimizin geçebileceği büyüklükte açtı ve ilk adımlarımızı attık. New York'a gelmiştik. Hem de saniyeler içerisinde.

Sokakların parlayan lambaların altında insan yoğunluğu ve ses kirliliğin olduğu bir vakitte, tenha bölge de adımımızı attık. "Merkezden uzak bir yerdeyiz. Dikkat çekmeden ayarladığımız eve geçelim." herkes Jimin'i onaylayarak üzerimizde ki kapşonları geçirdik. Esrarın sert ve ot kokusu buram buram yüzümü yalayıp geçti. Toplu olarak eğlenen insanların tek bir derdi vardı; Eğlenmek.

Ellerinde ki bira ve viski şişeleri ile tokalaşarak içiyor kendi çaplarında oyun oynuyorlardı. Oyun için bekaretini satmaya çoktan hazırdılar. Sırf bir oyun için... Jimin ise yüzünü ne kadar tepkisiz dursa da fanilere dalmamak için zor durduğu her yerinden belliydi. Klasik aseksüel tanrısıydı.

Gürültülü olan sokaktan çıkmanın verdiği rahatlıkla Hope'un ayarladığı eve doğru yürümeye başladık. Seoul'de hava açık olsa da New York'ta hava tam tersine ay çoktan gökyüzünü ele geçirmişti. Annemi bulma umuduyla buraya gelmiştik. Umarım bizim için bir hayâl kırıklığı olmazdı. Babamın çeteleri buradaydı ve insanlara karışmıştı. Sağ kolu bariz bir şekilde satanist olan Bogum iken sol kolu ona ihanet ederek kaçmıştı ve anneme ölümlü kupayı vermişti. Onu görmemiştim ama anneme ölümlü kupayı verdiği için minnettardım. Ölümlü kupayı Sanghyeon'a almış olsaydı sonuçlarını düşünmek bile istemiyordum.

Korkuyor muydum? Evet. Hem de iliklerime kadar. Ama ben babam olacak insan parçasından değil. Değer verdiğim insanlara bir şey olacak korkusuydu bu. Kanları toprak zemine akarsa o zaman ne yapacağımı bile bilmiyordum.

"Ya benim yüzümden hayatlarını feda ederlerse? Ya ölürlerse? Bir uzuvlarını kaybederlerse? O zaman ben nasıl yüzlerini bakabilirdim. Bu yüzsüzlük değil de nedir?"

Benim yüzümden birçok insan şimdiden kan dökmeye başlamışken ikinci bir savaş kaldıramazdım. Bünyem bu olaylara bile kaldırmakta zorluk çekerken savaş başlamadan bu işi çözmem gerekiyordu.

Annem, birçok şeyin kilidi ve anahtarıydı. Eğer geç olmadan onu bulamazsak iyi şeyler olmayacaktı. Babam ona zarar verdiyse sonucunun iyi olmayacağı barizdi. Diğer kişiliğim ise sesini çıkarmadan olayları sadece izleyerek akıl veriyordu. "Canavar" adını koyduğum diğer kişiliğimden ise ses seda yoktu. Sanki hiç var olmamış gibiydi ama içimde yaşadığını net bir şekilde hissediyordum. Her bir hücremde her bir uzuvum da...

Çakma Hades'le olan mührüm ise hiçbir şekilde ortaya çıkmamıştı. Taehyung'la en son yeraltı dünyasında çıkmıştı ondan sonrası ise silikti. Şeytan'la olan son görüşme ise kollarında garip bir şekilde güvenerek uyumamdı. Ondan sonra da onun da sesi çıkmamıştı. Benden umudu kesmiş bile olabilirdi ama bunu umursamıyordum. Annemin bana öğrettiği iki şeyden biri buydu: Umursamamak.

Devil's Blood - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin