Londra sokaklarındaki kaldırımlar yine yağmurla ıslanmış haldeydi. Şehrin üstüne büyük bir tente çekilmiş gibiydi, güneş ışıkları azıcık bile görünmüyordu. Bulutlar gökyüzünü kaplamış, şehir bembeyaz bir perdeyle örtülmüştü. Harry, bu kasvetli manzarayla içsel bir uyum içindeydi. Göğsünü saran keder, aynı Londra'daki gri bir sis gibi içini kaplamıştı ve gözlerinden bulutların yağmurlarını andıran yaşlar süzülüyordu.
Sırılsıklam olmuştu ama pek umursadığı da söylenemezdi. Aslında farkında bile değildi. Apartmana girerken camda kendi yansımasını gördüğü birkaç saniyede anlamıştı ıslandığını; görmeseydi haberi yoktu. Nasılsa yağmur damlaları canını yakmıyordu, zaten dolu bile yağsa canını acıtan şeyler arasında ilk ona giremezdi herhalde.
Anahtarını kullanarak kapıyı açtığında ev tahmin ettiği kadar sessiz değildi. Mutfaktan su ısıtıcının sesi geliyordu. Saniyeler içinde mutfağın kapısı açıldı, ablası Gemma "Hoş geldin! Kapıyı duydum ama..." diyerek onun yanına ulaştı ve kardeşinin ağladığını görünce gittikçe sesi kısıldı. "Ne oldu?"
"Bitirdim."
"Bitirdin mi?"
"Evet, Joseph'tan ayrıldım."
Gemma hemen öne yaklaştı, sıkıca Harry'ye sarıldı. "Çok iyi oldu, Harry, en iyisi buydu." dedi samimi bir şekilde. Zaten Joseph'tan nefret ediyordu, o hamamböceği defalarca kardeşini ağlatmıştı. "Artık gerçekten her şey yoluna girecek."
"Biliyorum." dedi Harry sessizce. Biliyor olması üzülmesine engel olmuyordu ama. Geri çekildi, kolunun tersiyle gözlerini sildi. "Sen niye evdesin? Görüşmen vardı bugün."
"Kötü geçti. Ben de arkadaşlarımla dışarı çıkarım diyordum ama önemli değil, çay yapıyordum sana zaten beraber içeriz."
"Hayır hayır, git sen."
Gemma ona çok tuhaf bir şey duymuş gibi baktı. "Seni bu halde bırakıp nereye gideyim? Saçmalama."
"Git, lütfen. Yapabileceğin bir şey yok, zaten ben de yalnız kalmak istiyorum. Belki uyurum biraz."
"Ama-"
"İtiraz etme git hadi," dedi Harry odasına doğru yürürken. Yalnız kalıp daha fazla ağlamak istiyordu.
Gemma onun arkasından bakarken kalbinin kırıldığını hissetti. Kardeşinin ağlamasına asla dayanamazdı. Diğer yandan ise, bu lanet ilişkinin bittiğine o kadar sevinmişti ki parti vermek istiyordu.
Joseph onun hayatında tanıdığı en manipülatör, psikolojik şiddet ustası insandı. Harry'yi bir dönem çok fena avcunun içine almıştı. Nasıl yaptıysa ona sevilmeye değer biri olmadığı, Joseph'ın sevgilisi olarak piyango değerinde bir şans yakaladığı, Joseph da olmasa yalnızlıktan öleceği fikirlerini aşılamıştı. İnançlı biri olsa Gemma kardeşine kara büyü yaptıklarını zannederdi, durum o kadar kötüydü.
Harry bu konuda uyarıları dinlememişti ama neyse ki üç ay kadar kısa bir sürenin sonunda Joseph'ın diğer kötü yönlerini görmeye başlamıştı. Daha doğrusu bunlara maruz kalmıştı. Ağlatılmış, aşağılanmış ve sonunda da aldatılmıştı. Güçlüydü gerçekten, bunları görünce kendini o manipülatör adamdan kurtarmayı başarmıştı. Ama gördüğü psikolojik şiddetin etkilerinden henüz arınmamıştı. Hâlâ sevilmeye değer biri olmadığı ve yalnızlıktan öleceği düşüncesi kafasının bir yerinde duruyor, beynini kemiriyordu.
Gemma onun şimdi odasında bu düşüncelerle boğuştuğunu biliyordu. Ama yalnız kalma isteğine de saygı gösterecekti elbette. Sessizce su ısıtıcıyı kapattı; çantasını, şemsiyesini, ceketini alarak evden ayrıldı. Eve gelirken getireceği birkaç çikolata kutusunun az da olsa fayda edeceğini ummaktan başka çaresi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SWIFTLY EVER AFTER
FanfictionHarry kötü bir dönemden geçerken, gizli biri her gün ona bir Taylor Swift şarkısı adamaya başlıyor. Kendisine ithaf edilen şarkıları dinleyen Harry bu gizli hayranını bulmaya çalışıyor ve aslında ne kadar yakınında olduğuna dair hiçbir fikri yok.