Harry güne Louis'nin büyük harfli mesajlarıyla başladı. Uyanır uyanmaz onun Lover coverını dinleyen ve şaşkınlıktan çılgına dönen Louis yüzlerce mesaj atmıştı. Harry bazen onun kalpli çıkartmalarının hiç bitmeyeceğini düşünüyordu, sanki milyon çıkartmalık koleksiyonu vardı.
Onu bu kadar mutlu ettiğini gördükçe kıkırdadı. Dahası vardı aslında ama Louis'nin haberi yoktu. O her şeyden habersiz uçağa binerken ve inerken mesajı göndermişti sadece. En son "Taksiye biniyorum, on beş dakikaya evde olurum. Yarım saat sonra da evden çıkıp okula geleceğim, seni kafede beklerim." yazmıştı.
Oysaki Harry onun geleceği gün elbette okula gitmemişti. Louis için bir hoş geldin pastası ve biraz kurabiye yapmıştı. Onun apartmanının önündeki otobüs durağının bankında oturuyordu. Louis gelir gelmez onu görüp şok olacaktı. Hayali bile eğlenceliydi.
Birkaç dakika daha bekledi ve sonunda oraya doğru gelen taksiyi gördü. Fazla kalabalık bir çevrede yaşamıyordu zaten, o yüzden gittikçe binaya yaklaşan taksinin içinde Louis olduğundan neredeyse emindi. Heyecanla arabanın kenarda durmasını bekledi. Tam da tahmin ettiği gibi biraz sonra Louis taksiden indi.
Bagajdan bavulunu aldı, taksiciye parayı verdi ve yorgun bir şekilde apartmanına doğru döndü. Tam o anda kendisine sırıtarak bakan Harry'yi gördü ve cidden şok oldu. Gözleri hayretle açılmış, kısmen donakalmış olmasına rağmen yavaş yavaş ona doğru yürüyordu. "Yok artık!"
"Sana da merhaba, Louis."
"Beni karşılamaya gelmişsin!"
Harry alay etmeye devam etti. "İyiyim, sağ ol, sen nasılsın?"
"Resmen beni seviyorsun ya sen!"
Louis bavulunu yere bıraktı, kollarını iki yana açıp ona yaklaştı. Harry de pastanın bulunduğu torbayı duraktaki bankın üstüne koyup doğrudan bu sarılma davetini kabul etti. Artık yanakları ağrıyacak kadar geniş gülümsüyordu. Sahiden birkaç gün içinde Louis'yi görmeyi özlemişti.
Şakayla "Kollarını biraz daha sıkarsan ölürüm." dedi ve geriye çekilmeyi denedi ama sadece başını geri çekebildi. Vücudunun geri kalanı resmen esir alınmış haldeydi.
"Dur ya, yeni sarıldım daha, en az on dakika bekle."
"Gerçekten her şeyde müthiş bir abartıcılığın var." dedi Harry tebessümle. Sonra onun yanağını öptü. "Ama yol ortasındayız, eve girmek istiyorum. Hem evini görmedim daha hiç."
"Bir tane daha öp önce."
Sahiden dileği gerçekleşti, diğer yanağında da hafif bir öpücük hissedince kocaman sırıtarak kollarını ondan ayırdı. "Tamam, gel güneşim, gidelim."
O yerdeki bavulunu alırken Harry de bıraktığı torbayı tekrar alarak Louis'nin yanına geçti ve birlikte apartmana yürüdüler. Merdiven basamaklarına ulaştıklarında Louis aniden bir şeyi hatırlayarak "Ev berbat halde." dedi. "Annemleri ziyarete gidiyorum diye en son bavul hazırlığı yapmıştım, öyle zamanlarda evi mahvederim. Beni gördüklerinle yargılama, tamam mı? Aslında o kadar da pis değilimdir."
"Kim bilir neye hazırlıyorsun beni şu anda..."
"Çok de fena değil canım," dedi Louis anahtarla kapısını açarken. Sahiden de aşırı korkunç seviyede değildi ama kapı açılır açılmaz dağınıklık "Selam!" diyordu sanki.
Ev epey küçüktü. Koridor yoktu, salonla mutfak birleşikti ve salondan açılan bir kapı daha vardı. "Kutu kadar" tabirine epey uyuyordu. Ama döşenme şekli çok tatlıydı. Her yerde peri led ışıklar vardı. Louis içeri girer girmez bir düğmeye basıp onları yakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SWIFTLY EVER AFTER
FanfictionHarry kötü bir dönemden geçerken, gizli biri her gün ona bir Taylor Swift şarkısı adamaya başlıyor. Kendisine ithaf edilen şarkıları dinleyen Harry bu gizli hayranını bulmaya çalışıyor ve aslında ne kadar yakınında olduğuna dair hiçbir fikri yok.