444 74 68
                                    

Harry kafede çoğu zaman oturduğu masada oturmuş, sıcak çikolatasını sipariş etmişti bile. Kulaklığı takılıydı, heyecanlı olmadığına kendini ikna etmeye çalıştığı için sessizce dışarıyı izliyordu. Ne vardı canım, altı üstü Louis ile oturup biraz sohbet edecekti. Gayet normaldi, abartılacak bir şey yoktu.

Birkaç dakika sonra kafenin kapısı açıldı, Louis içeriye girdi. Etrafa hiç bakınmadan doğrudan Harry'ye yöneldi, onun oturduğu yeri ezbere biliyordu artık. Heyecan dolu bir ifade vardı yüzünde, ayrıca kulaklarına kadar da sırıtıyordu. Harry onunla göz göze gelince istemsizce tebessüm etti, kulaklığını çıkarıp boynuna astı, fazla da gülümsüyor olmamak için yanaklarını ısırdı. Kim bilir dışarıdan nasıl görünüyordu...

Louis onun masasına ulaşınca "Ehem," dedi dikkati kendine çekmek istercesine. "Merhaba Harry, seni burada görmek ne güzel tesadüf!"

Harry ona tatlı bir gülümsemeyle "Merhaba," dedi. "Otursana."

Louis onun karşısındaki sandalyeye oturdu, geldiğinden beri arkasında duran elini öne doğru uzatarak ona beyaz bir papatya uzattı. "Al dostum, bu bir randevu olmadığı için son derece dostane bir papatya getirdim sana."

Harry gülerek papatyayı ondan aldı, nazikçe teşekkür etti. Daha şimdiden bu kadar sırıtıyorsam eyvah, diye düşündü içinden. "Bir şey içmeyecek misin?"

"Dur daha yeni gördüm yüzünü, kalkamam şimdi. Ee, söyle bakalım, ne dinliyordun?"

Harry telefonunun ekranını ona çevirdi. Louis ekrandaki Everything Has Changed yazısını görünce gülümsemesi daha da büyüdü, dirseğini masaya yaslayıp başını da avcuna dayayarak gözlerini Harry'ye dikti. "Bensiz de Taylor dinliyorsun yani?"

"Beğendiğim şarkılar var."

"Hangileri mesela?"

"Gold Rush, Love Story, That's The Way I Loved You..."

"Benim gönderdiklerim yani?"

"Evet," dedi Harry onun hevesine gülerek. İlginçti ama gözlerini bile kırpmadan kendisini izliyor oluşundan rahatsız olmamıştı; belki gözlerinin mavi oluşu bakışlarını yumuşatıyordu ve insanı rahatlatıyordu. "Biliyor musun, şu anda nefes alıp almadığından çok emin değilim."

Louis hiç beklemeden "Galiba almıyorum, çok güzelsin..." diye karşılık verdi. Sonra da dalga geçercesine "...ahbap." diye ekledi ve Harry'nin kahkaha atmasına sebep oldu. Artık yüzünde onu güldürmenin verdiği gururlu bakış ve her zamanki "eriyorum sana" ifadesinin bir karışımı vardı.

Harry onun bakışlarının yoğunluğunda boğuluyor gibi hissederek oturduğu yerde doğruldu, sıcak çikolatasını eline alıp "Yani annen sana Boo diyor, öyle mi?" diye sorarak biraz konu değiştirmeye çalıştı. 

"Boobear der ama genelde kısaltıp Boo diyor. Lisede futbol takımındaydım, annem 'Süpersin Boobear!' yazılı bir pankart getirmişti."

"Çok şeker!"

"Değil mi, tam lisede zorbaların olduğu futbol takımının final maçında açmalık pankart. Çok tatlı."

"Seninle uğraşan zorbalar var mıydı?"

"Yok, benimle uğraşmaya pek güçleri yetmezdi. Sportif olduğumdan falan değil de fazla hazırcevaptım, toplumda bir söz ederdim rezil ederdim karşımdakini. Bundan çekinirlerdi biraz."

Harry anladığını belirtmek için başını salladı, sıcak (artık ılık) çikolatasından bir yudum aldı. "Bizim okulumuzda pek zorbalık yoktu, o konuda şanslıydım. Okulun sönük tiplerinden biriydim muhtemelen ama eziklenen biri değildim yani. Lisem güzel geçti."

SWIFTLY EVER AFTERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin