"Seni diğerlerinde aramıyorum.
Çünkü bunu hak etmiyorsun."•Aber sie x Kara Sevda soundtrack
(bu mashupa bayılıyorum ve bence bölüme cuk oturdu?)☆
Biraz olsun kendime geldiğimde ayağa kalktım ve ilaç kutumu elime aldım. Beni iyileştirmesi gereken bu aptal ilaçlar ömrümü kısaltmaktan başka bir halta yaramıyordu. Umursamadım. İçinden iki tane alarak hızla ağzıma attım.
Zaten ölecektim, daha erken ya da daha geç. Sonum belliydi. O yüzden beni yavaş yavaş zehirlese bile, iyi ettiği için değilde iyi hissettirdiği için almaya devam edecektim.
Kalbimdeki çarpıntının biraz olsun geçmesi için rahatlamaya çalıştığım sırada bulunduğum odanın kapısı büyük bir gürültü eşliğinde açıldı. Tepkisizce kapıya doğru döndüğümde, çaldığımız mekanın sahibinin öfkeli bir halde geldiğini görerek derin bir nefes verdim.
Bu öfkesi beklediğim bir şeydi. Çalmayı bitirdikten sonra dinleyicileri selamlamanız gerektiğini açıkça belirtmiş ve aksi bir davranışı reddettiğini vurgulamıştı. Bense az önce dinleyicilere gözümü dahi değdirmeden hızla odama doğru ilerlemiştim.
Patronumuz kolumdan tutup bedenimi sertçe duvara çarptığında sırtımın acısıyla yüzümü buruşturdum.
"Bana bak egolu piç, sizi işe alırken sadece tek bir şart koştum. O sahneye çıkıldığında o dinleyicileri selamlamadan inemezsiniz. Bu kadar basit. Ama siz inatla bu kuralı çiğniyorsunuz. Sabrım taşmak üzere, Hwang! Yemin ederim sizi kapının önüne koyarım, bir daha hiçbir mekanda sahne alamazsınız. Duydun mu beni?"
Duyduklarıma karşı başımı arkaya atarak büyük bir kahkaha attım ve aşağılayıcı bir şekilde süzdüm.
"Sen beni tehdit edebilecek konumda olduğunu mu sanıyorsun ya? Biz yokken buraya adım atan yok. Sahne aldığımız geceler dışında gelen bir tane müşteri yok. Biz buradan ayrılsak İtaewon'daki bütün mekanlar bizi almak için sıraya girer, hepsi bizim için birbirini yer. Bizim kaybedeceğimiz hiçbir şey yok ama sen bizi kaybedersen burası bir gün bile iş yapmadan kapanır, batarsın."
Göğsüne bastırdığım işaret parmağımla sertçe ittim ve yüzümde onu daha fazla sinirlendiren bir gülüşle kolumu kurtarmaya çalıştım. Öfke sorunları vardı, en ufak şeyde celallenir ve sonradan pişman olacağı şeyler yapardı.
Öfkeyle bana bakarken yüzünde beliren rahatsız edici bir gülüşle bana yaklaşmasıyla kalbim hızlandı zarar göreceğim hissiyle.
"Önemi yok. Dibe batacaksam eğer, önce yanımdaki kişiden kurtulurum. İlk kurtulduğum kişi de sen olacaksın."
Bileğimdeki eli, kolumu okşayarak yukarı çıkıp boynumu bulduğunda bileklerine sarıldım. Büyük elleri boynumu tüm gücüyle sıkıyor, kurtulmaya çalışırken tutuşunu önce sıkılaştırıyor sonraysa hafifleştirerek benimle oynuyordu. Nefesim tükenmeye, gözlerim kaymaya başlamıştı.
Boğazımdaki ellerden kurtulmaya çalışırken yanımdaki tahta kapıya vurup sesimi duyurmaya çalışıyordum. Gücüm tükenmeye, bilincim gidip gelmeye başladığı sırada birisinin içeri girdiğini zorlukla fark etmiştim.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen! Bırak lan onu sikik herif!"
Gelen her kimse ona yumruk atması patronumu durdurmaya yetmediğinde odadaki büyük vazoyu alarak boğazıma yapışan adama vurmuş, sendeleyen bedeni sertçe yere itmişti.
Bütün sesler boğuk boğuk geliyordu. Nefessiz kaldığım için dolan gözlerim yüzünden görüş açımdaki hiçbir şey net değildi.
Ben hem kalbimin hemde boğazımın acısıyla yere yığılmış deli gibi öksürürken nefes almaya çalışıyordum.
"İyi misin?!"
Hâlâ deli gibi öksürürken önüme oturup beni sarsan kişiye baktığımda bütün bedenim kasıldı.
Çünkü beni ölüme sürükleyen gri gözlü çocuk, beni ölümden döndürmüştü.
Endişe dolu gözleriyle kendime geleyim diye uğraşan adam, hayatımı mahveden ilk ve son aşkım Lee Minho'dan başkası değildi.
Bakışlarımı fark etmiş, hayatını kurtardığı kişinin neden ona iğrenerek ve nefretle baktığını anlamaya çalışıyordu.
Kaşları çatıldı ve bakışları gözümün altındaki belli belirsiz olan bene kaydı. Anıların, aklında birer birer belirmesiyle gözlerini kısarak sesli bir şekilde yutkundu.
Beni unutup bir yabancı yüzünden sözümüzü bozduğunu, ailemin öldüğü gün yıllar sonra ilk kez onu arayıp acımı paylaştığımda beni hatırlamadığı için bağırıp çağırarak yüzüme kapattığını. En son ise bütün bunları benden sonra o eve taşınan aptal kız yüzünden yaptığını...
Hatırladığı şeyler o kadar utandırdı ki onu, başın kaldırıp bakamadı yüzüme adımı fısıldarken.
"Hyunjin?"
Olması gerektiği gibi sesi bile çıkmadı utancından.
"Lee Minho."
Adını nefretle fısıldadığımda gözlerinde bir şeyler yıkıldı sanki. Sesimdeki nefret değildi gözlerindeki yıkıntının sebebi. Ona 'gri gözlü çocuk' dememi istiyordu.
Hayır, gri gözlü çocuk değilsin sen artık. O senin aksine masumdu. Kendisinden önce daima beni düşünürdü.
Sen o masum çocuk değilsin.
Sen, Lee Minho, sen bir çocuğun ruhunun ve masum bir kalbin katilisin.
Biz bir dizide değiliz. Benim aşkım nefretimi yenemeyecek, öldürdüğün kalbime göz yumup, seni bağrına basmayacak.
Öldüğümde bile aşkıma sırtımı dönecek ve asla affetmeyeceğim seni.
Bu da öldürdüğün halde senin için atan kalbime sözüm olsun.
~
💔
Sanki birazcık fena bir bölüm oldu :)
Yeni bölüm sınır dolmadan gelmeyecek. Elimde bölüm var ama tamamen okuyanlara kalmış ne zaman geleceği ;)
Ayrıca bu bölümden sonra sık sık zaman atlaması olabilir. Olaylar çok hızlı gelişiyor gibi olabilir. Ama günler, saatler değil haftalar, hatta belki de aradan aylar geçmiş olduğunu belirtmek isterim.
|04.04.2024|
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saudade, Hyunho ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] [ANGST] ❣️Bu fic @__BananaFish__ 'e ithaf edilmiştir.❣️ Ben kalbimin katilini çok seviyorum. ⚠️ Özgün bir kurgudur! Başlangıç: 09.03.2023 🤍 Bitiş: 28.04.2024 🤍