Now a rainbow, is gone 🎵

71 11 74
                                    

"Bir acı var... İçimde dalgalanıyor,
Beni güçsüzleştiriyor...

The Irrepressibles - İn This Shirt

Bölümde zaman atlaması var.

Haftalar geçti. Minho benden özürler diliyor, küçük-büyük türlü fikirlerle bana kendini affettirmeye çalışıyordu. Benimle dalga mı geçiyordu bilmiyorum ama 10 yıldır olan yokluğu ve benden kalbimi alan hayal kırıklığının üzerini böyle örtmeye çalışması gerçekten komikti.

O gün olanlardan sonra Chan hyung o adamı yakalamıştı. Eskiden sahne aldığımız mekana gitmiş, adamla konuşmuş ve tekrar orada çalmaya başlamıştık.

Özellikle gizlesem bile Minho, o günden beri peşimden ayrılmadığı için yeni mekanı öğrenmiş, her gece bıkmadan beni dinlemeye geliyordu.

Aslında içimde Minho'nun çabalarını büyük bir mutluluk ve heyecanla izleyen bir taraf vardı.

Nefret ettiğim adama bir o kadar da aşık olduğumu inkâr edemezdim. Sonuçta beni öldüren bu kalp, zehirli aşkımın mirası değil miydi?

Aklım "Affetme senin katilin o. Son ana kadar nefretini hissetmeyi hak ediyor." diyorken kalbim ise "Ölüyorsun, son anını bari aşkını yaşayarak geçir. Bu kadarını hak ediyorsun." diyordu.

Ve ben o kadar kaybolmuştum ki, yolumu bulamıyordum.

Prova yapan çocukların yanından ayrılıp kendimi attığım terasta oturmuş yağmuru izliyordum.

Güneş tepedeydi, yağmur yağıyordu, gökyüzünde ise muazzam bir gökkuşağı vardı.

Aklıma Minho'yla bir çocukluk anımız geldiğinde gülümsedim.

Minho'yla yeni yakınlaşmıştık o zamanlar. Ben ona 'Gri gözlü çocuk' diye seslenmeyi asla bırakmıyordum. O ise benim inadıma peşimde 'Çilek kokulu çocuk' diye geziyordu. Başta beni gıcık etmek için bulduğu lakap, zamanla bana olan sevgisinin temsili olmuştu.

Yine bugünkü gibiydi hava. Güneş, yağmur ve gökkuşağı...

İlk kez onunla böyle bir havada başbaşaydık ve o gün Minho bana 'mucizem' demişti. Tesadüfen radyoda duyduğumuz bir şarkıyı gülerek birlikte söylemiştik bağıra bağıra.

Şimdi düşünüyorum da çocukken her şey ne kadar pembeymiş. Bizim gülerek söylediğimiz şarkının sözlerinin ardında aslında acı saklıymış. Ne yazık, ben bunun farkına yıllar sonra, bana aşkı öğreten çocuk yüzünden kalbim adım adım durmaya yaklaştığında vardım.

Çocukken kahkahalar atarak söylediğimiz o şarkı, şimdi hatırladıkça saf acıya boğuyordu beni.

Yağmur yağmaya başlamıştı, biz ise ortaya çıkan gökkuşağı karşısında hayranlık ve şaşkınlık arasında kalmıştık.

Sonra bana döndü. Çok net hatırlıyorum, Minho hayatım boyunca ilk kez bana böyle büyük bir hayranlıkla baktı. Benim kalbim ise o yaşıma rağmen ilk kez böylesine hızlı atmıştı. Tabii bu ilkti ama son değildi.

Beni yavaş yavaş zehirleyen aşkın zeminini çok küçük bir yaşta atmıştım.

Yağmurdan sonra çıkan gökkuşağını ilk kez görüyordu ve buna ilk kez benimle şahit olunca mucizesi olduğuma inanmıştı. Bana yaklaşıp saçımı kulağımın arkasına attığında nasıl ölmediğimi hâlâ bilmiyordum.

'Sen benim mucizemsin.' demişti hayranlık dolu sesiyle, öpmüştü sonra beni. Bunları yaparken ne yaptığını bilmiyordu, küçüktü. İçinden geleni yapıyordu. 'Nasıl öpersiniz birbirinizi?' diye sorsa ailemiz, verecek bir cevabımız yoktu.

Ben orada kalbimin hızı yüzünden kalp krizi geçirdiğimi düşünürken dudaklarını çekmiş, 'babamda anneme bunu yapıyor.' demişti büyük bir heyecan yansırken sesine.

Hatırladıklarım alayla güldürdü beni. Ne Minho o saf olan gri gözlü çocuktu artık, ne de ben çilek kokulu çocuktum.

İkisi de ölmüştü aslında ayrı düştükleri gün.

Ayağa kalkıp kapıya yöneldiğimde kapıdaki bedeni görmemle duraksadım. O da aynı anımızı hatırlamıştı. Hatırladıklarına, kırdıklarına, telafi edemeyeceği hatalarına, en büyük pişmanlığı olan o tutamadığı söze ağlamıştı. Kızaran ve şişen gri gözleri ele verdi onu.

Bana onu affetmem icin yalvarır gibi bakıyordu. Pişmanlığını haykırıyordu grileri. Yutkunarak ona bakarken dolan gözlerimi kırpıştırdım. O gözlerimdeki aynı oranda olan nefret ile aşkı tüm saflığıyla görürken yanından geçip çocukların yanına indim.

Saatler geçti, hava karardı, ben ise halâ sabah hatırladığım anıda ve Minho'yla terasta karşılaştığım andaydım.

Sahnede müziğin girmesini bekliyorduk. Gözlerim Minho'nun gri gözlerindeydi, saatler öncesini unutmuş gibi heyecanla bekliyordu. Çocukken de ben şarkı söylerken beni böyle heyecanla dinlerdi.

İkimize de tanıdık olan müzik girdiğinde söylemeye başladım. Minho ise duyduğu şarkıyla resmen donakalmıştı.

Kayboldum,
Bir gökkuşağında,
Artık gökkuşağımız yok,
Senin gölgen bulutlarla kapladı,
Hayatımız devam ettikçe...

O, suçluydu.
Ona olan aşkım, benim için etkisini yavaş gösteren bir zehirdi.
Yıllar önce masum bir çocuğun bana verdiği saf sevgi dolu öpücük, aslında zararsız gibi görünen bir zehirdi.

Bir acı var, içimde dalgalanıyor, beni güçsüzleştiriyor
Olduğum yerde rahatsız edici bir şey var,
bu utanç, bu ödül

Bizim masum bir sevgiyle buluşan küçük dudaklarımız bana, kalbimi adım adım öldürecek bir zehiri kucaklatmıştı.

Ve ben bunu fark edipte zehri atmaya çalışmak için cok geç kalmıştım.
Saf görünen bu zehir çoktan önce kanıma sonra da kalbime karışmıştı.

Artık hayatıma devam ediyorum, hızlıca
Ama sana söylemesine ihtiyacım var,
Seni sevdiğimi, bu asla bitmez
Ve sonuç olarak her gün kanadım,
Yıllar boyunca...

Ölüyordum.
Ölecektim.
Ruhum gibi, kalbim ve bedenimde ölecekti...

Bana acıyla bakan adama baktım.
Bana yaşamayı, aşık olmaya öğreten adama...

Bana kanamayı, hayal kırıklığını, ölmeyi öğreten adama,
Kalbimin katiline baktım.
Ve ona gülümsedim.

"Ben kalbimin katilini çok seviyorum."

Dudaklarımı oynatarak kurduğum cümle onun kaskatı kesilmesini sağlarken ben bütün sevgim ve içtenliğimle gülümsedim.

Belki de,

Son kez...

~

💔

Fici yarıladık...

Sınır dolmadan bölüm gelmeyecek, tamamen size bıraktım. 40 yorum gelmeden atmayacağım.

Bende finali yazayım bari siz sınırı doldurana kadar :)

Bende finali yazayım bari siz sınırı doldurana kadar :)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

|04.04.2024|

Saudade, Hyunho ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin