2~Gizemli yaratık~

47 6 3
                                    

Krallığa geldiğimizde herkes garip gözlerle bana bakıyordu,bize bakıyordu.Hâlâ inanamıyordum,artık benimde bir hayvanım vardı.Daha gücünün sınırlarını bilmediğim bir hayvanım.

Babamın yanına gururla giderken bir çocuk grubunun bana doğru geldiğini fark ettim. Yanıma geldiklerinde içlerinden biri minik ejderha'ya bakıp heyecanla "adı ne?" dedi. Doğru ya daha bir adı bile yoktu. "Bu ufaklığın daha bir adı yok,sen koymak ister misin?"

"Ben mi?"

"Evet sen "

Mutlu bir şekilde gülümsedi ve "Hydra" dedi.

"Çok güzel bir isim teşekkürler"dedim ve çocuklara bir adım daha yaklaşıp Hydra'yı sevmelerine izin verdim.

Babam halk ile konuşuyor,ve tavsiyeler alıyordu.Yanına gidip avuçlarımın içindeki ejderhayı ona göstermek için ellerimi öne doğru uzattım.Babam şaşırmış bir şekilde yavaşça elime doğru uzandı,tam onu eline alacakken Hydra bir anda babama doğru atılıp ağzından soğuk bir hava çıkarttı.Babam sanki canı acımış bir şekilde geri çeklidi.

"Baba,İyimisin?"

"Evet iyiyim ama az önce ne yaptı o sanki elime küçük iğneler batıyor"

Eline daha yakından baktı ve şaşırmış bir şekilde tekrar kafasını kaldırıp önce bana sorna Hydra'ya baktı.

"Ne oldu?"

"Elime gerçektende buzdan yapılmış küçük iğneler fırlatmış.Bak sen şu küçük cadıya"

Küçük bir kahkaha atıp Hydra'ya sarıldım.

"Demek sen o küçük vicudunla beni korumaya çalışıyorsun."

Daha fazla etrafta dolanmadan odama çıktım. Yatağımın üzerine oturup Hydra'yı da yatağa bıraktım. Biraz onunla oynayıp bulunduğu ortama alışması için zaman tanıdım. Biraz sorna kalkıp giyinme odama doğru ilerledim. Üzerime daha rahat şeyler giydikten sorna yatağıma uzandım.Hydra kafamın yanıma yattı. Gözlerimi kapattıktan kısa bir süre sorna uykuya daldım.

~~~~~~~~~~~

Uyandığımda neredeyse hava aydınlanacaktı. Hydra neredeydi,unutmuştum umarım uykumda onu ezmemişimdir.

Etrafıma bakındığımda yatağımın alt köşesinde karanlığın içinde yıldız gibi parlayan küçük ejderi gördüm. Zaman geçtikçe daha da büyüleyici görünüyordu.

Bir anda kafasını kaldırdı kocaman mavi gözleriyle bir süre beni izledikten sorna zıplayarak yanıma geldi. Kafasını yan yatırıp tekrar bana baktı.

"Bukadar şirin gözükmek zorunda mısın?" Dediğimde kendi etrafında dönüp kucağıma atladı. İki büklüm bir şekilde yattı,elimi sırtına koyup yavaş hareketlerle dolandırdım. İnanılmaz,derisi kaplumbağanın üzerindeki sert kabuk gibiydi ama bir okadar da yumuşaktı,üzerine sim dökülmüş gibi parlıyor ama görünümünün altında bir canavar yatıyordu.

Kucağımda durduğu süre içerisinde hava aydınlandı artık kuşların cıvıltısını ve insanların koşuşturmacasını duyabiliyordum.

Giyinme odasına doğru ilerlerken odamın kapısının altından bir zarf fırladı. Muhtemelen abimin küçük şakalarından biriydi. Kapıya doğru ilerledim ve eğilip zarfı aldım, dışında herhangi bir yazı yoktu açtım ve okumaya başladım.

"Sakın elimdekileri de almaya kalkma ,eyer böyle bir şey olursa yapacaklarımı tahmin bile edemezsin!"

Tehditkâr ve ürkütücü bir mektup, kimden geldiğini az çok tahmin edebiliyordum "Eris" beni gerçekten korkutmaya başlıyordu. Kinden gözü dönerse herşeyi yapabilecek bir güce sahip ve umarım böyle bir şey olmaz. Bundan korkmamın sebebi küçükken babam ve abim bana küçük bir kurt yavrusu hediye etmişlerdi, doğum günlerimde her zaman bir hediyem olur ama ilk defa bir canlı hediye edilmişti. Birkaç gün sürekli dışarıda kurtla oynuyordum ve yine dışarıda olduğum bir gün Eris'in bana olan nefret dolu bakışlarını gördüm. Bir sorna ki gün kurdu ormana yakın bir yerde ölü buldular bu olaydan sonra Eris suçunu kabul etti ve kurdu kendisinin öldürdüğünü söyledi.

Öyle ki Eris olası bir nefret durumunda kendi ailesini bile ezip geçecek bir karakterdeydi.

Daha fazla canımın yıkılmasını istemediğim için üzerime beyaz bir gömlek,siyah bir etek ve yine siyah bir korse giyip odadan çıktım. Takı takmamıştım çünkü omuzumda oturan Hydra küçük ve parlak yapısıyla zaten bütün gözleri üzerine çekiyordu.

Aşağı inip yemek salonuna doğru yürürken karnımdaki canavar harekete geçmişti. İlk defa o delici gözleri üzerimde hissetmedim. Belki yemek masasında oturuyordur diye içeri girip etrafı süzdüm. İçeride de yoktu, babam kara düşüncelere dalmış ve stresli görünüyordu." Baba, Ne oldu?"

Babam geldiğimi yeni fark etmiş gibi kafasını kaldırıp bir süre bana baktı.

"Kardeşin yok."

"Yok mu? İyi de neden, belki geç yattığı için hala odasında uyuyordur."

"Hayır, hayır her yere bakıldı hiçbiryerde yok."

Nasıl olur,Nereye gitmiş olabilir ki daha doğrusu neden gitmiş olabilir?

Yanıma bir dilim ekmek alıp hızlıca odama çıktım. Bıçakları belime bağlayıp pelerini omuzlarıma attım. Tekrar aşağı indim ama bu sefer kimseyi dinlemeden koşarak krallıktan çıktım. Koşarak atın üzerine bindim ve sürmeye başladım. Okadar hızlı gidiyordum ki pelerin'im neredeyse uçacaktı.

Uzun bir süre ilerledikten sonra karşıma Raden çıktı, kendisi babamın sağ kolu ve benden iki yaş büyüktü. Merakla "burada ne yapıyorsun? Seni ilk defa Krallıktan bukadar uzak bir yerde görüyorum."

"Öylesine dolanmaya çıkmıştım, bazen değişiklik olsun diye gelirim buralara. Asıl sizin burada ne işiniz var prenses?"

"B-ben Eris'i aramaya çıkmıştım ama nereye gittiği hakkında ne bir iz ne de fikrim var.  onu bu gün hiç gördün mü?"

  Şüpheli bir şekilde etrafa bakındı daha sonra "hayır prenses" dedi. "Daha fazla vakit kaybetmeden gitmem lazım, krallıkta görüşürüz." Dedim ve onun geldiği yöne doğru yani sola doğru ilerledim. Omuzumun üzerinden arkaya baktığımda hala beni izliyordu, ve tedirgin görünüyordu. Çok gizemli bir adam olduğu kesindi.

Uzun bir süre sorna hava kararmaya başlamıştı. Geri dönmeye karar verdiğimde bir dal kırılma sesi duydum ,tam arkamdan gelmişti. Yavaşça arkamı döndüm, sadece yere düşmüş bir dal vardı. Etrafıma bakındım ve güvende olduğuma emin olduktan sonra hızlıca krallığın yolunu tuttum.

  Bir anda üzerime bir gölge düştü sanki devasa bir kartal üzerinde uçuyormuş gibi yukarıya baktığımda kırmızı tüylü kocaman bir kuş bir anda hızlanarak ortadan kayboldu. Okadar çok rüzgar esmişti ki neredeyse dengemi sağlayamadan düşecektim. O devasa koca kanatlı hayvanı görünce aklıma Hydra geldi, olamaz onu krallıkta unutmuştum. Daha çok hızlandım ve Hydra'nın iyi olduğunu düşünerek ilerledim.

  Sahi o hayvan da neydi öyle kırmızı hatta ateş renginde kocaman pençelere sahip ürkütücü bir canlıydı. Kafamda birsürü soru varken Krallığa ulaşmıştım.

Yorumları alalımmm😌

Lendon Krallığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin