BÖLÜM 7 : PAZARTESİ

59 15 17
                                    

Yadırgamıştı Kâmil yatağını. Karşısında başını yastığa koyar koymaz uykuya dalmış, derinlemesine uyumakta olan torununun aksine bir sağa bir sola dönüyordu uzandığı kanepede.  Odada alarmını kurduğu küçük kırmızı saatin tik takları ve arada bir anlaşılması zor bir şeyler fısıldayıp kendi kendine gülen torun Kâmil’in dışında en ufak bir ses yoktu. Saat 5 gibi geldi nihayet o beklediği mesaj. "Mersin'deyiz. Odaya bavulları çıkarıyorum. Bizi merak etmeyin. İyi geceler." diyordu Emrah telefon mesajında. Rahatlamıştı nihayet Kâmil gelen mesajla.  Pencereden odaya sızan ışıkta zor da olsa "Tamam oğlum. Kendinize iyi bakın. Burayı da merak etmeyin."  yazdı cevap olarak. Çok içinden gelmese de mesaja "Şükran gelinime de çok selam!" cümlesini ekledi son anda. Belki tavan yapan uykusuzluğundan belki de aldığı haberin olumlu etkisiyle rahatlamasından dolayı başını yastığa koyar koymaz uykuya daldı bu defa. 

Nasılda bir anda geçmişti bu defa zaman?  6:45’e ayarlı saatin çalan alarmıyla fırladı bir süre sonra yatağından. Önce komidinin üzerinde çalan saatin alarmını susturdu.  Ardından torunu Kamil'e baktı. Hala derin derin  uyuyor top patlasa uyanacağa da benzemiyordu. Yabancısı olduğu evde tedirginlikle mutfağa giderek önce çayın suyunu ocağa koydu. Mutfak lavabosunda ıslattığı ellerini yüzüne sürdü birkaç kez. Bugünlük el yüz yıkama faslı  böyle olsundu artık.  Ardından buzdolabından domates, salatalık birazda maydanoz çıkardı. Domates, salatalık ve maydanoz üçlüsünü özenle yıkayıp ince ince doğradıktan sonra 3 ayrı kahvaltı tabağı çıkardı. Sıdıka'dan öğrenmişti bu yöntemi. Herkese ayrı kahvaltı tabağı hazırlayarak kimin ne kadar yiyip yemediğini takip edebilecekti böylece. Tabakların bir kenarına domatesle salatalıkları dizdi önce asker dizer gibi. Yanlarına geceden gelini tarafından hazırlanmış birer dilim beyaz peynir ve kaşarı ekledi.  Peynirlerin etrafına yarım çember şeklinde üçer dörder yeşil zeytinle siyah zeytin eklediğinde tabaklar hazır sayılırdı.  Ortalarına ikişer yaprak maydanoz eklediğinde de tabakların dizaynı sona ermişti. Sıdıka'nın değişmez kurallarından biride her öğünde azda olsa illaki yeşillik tüketilmesiydi.

Tabakları son kez kontrol edip ardından kaynayan suyla çayı demledi. Masada eksik bir şey vardı. Tekrar süzdü malzemeleri bir bir.  Buzdolabına yöneldi ardından. Evet eksik olan şey köşedeki kavanozda ona bakıyordu. Oğlu Emrah'la birlikte her sonbaharda elleriyle topladıkları böğürtlenlerden kendi yaptıkları reçeldi bu. 3 çay tabağına birer çorba kaşığı reçel koydu özenle. Eksik olan parçanın tamamlanmasıyla kahvaltı masası hazır olmuş oldukça güzel görünüyordu. Gurur duydu bir an kendiyle. Korktuğu bu vazifenin üstesinden gelecekti galiba. 20 dakikada hazırladığı masanın ardından torunlarını uyandırmaya gitti heyecanla.  5 dakika içinde kahvaltı masasında hazır olmalarını istedi yumuşak bir şekilde.  Lakin 10 dakikaya çoktan razıydı. Okul formasını giyip mutfağa ilk giren Banu oldu. Kahvaltı masasını görünce "Ooo, dede! Bir sanatkarın zarif dokunuşlarını görüyorum masada." dedi hayranlıkla. Banu’nun bu iltifatını gülümseyerek karşılayan Kamil "Geç kızım, otur hemen sen. Ben çayını doldurayım ." diyerek ocağa yöneldi.

-" Dede benim çayla hiç aram yok. Sen otur ben kendime süt alacağım " diyen Banu buzdolabının kapağını açarken Kamil yarı kapalı yarı açık gözlerle  mutfak kapısından esneyerek  içeriye girdi.

-“Kamil’im sen çay içiyor musun?” diye sordu bu defada Kamil. “Yoksa sende mi süt içeceksin?” diye ekledi. Banu’nun elindeki süte suratını ekşiterek bir bakış atan Kamil  “Yok dede benim sütle mütle işim olmaz, sen otur ben kendi çayımı alırım” diyerek yavaşça ocakta kaynayan demliğe yöneldi. 15 dakikalık kahvaltı esnasında Kamil keyifle torunlarını izlerken ikide bir “Tabaklar bitecek haa!” demeyi de ihmal etmiyordu.

Sabah trafiği özelliklede kavşaklardaki ışıklar düşünülerek oyalanmadan evden çıkıldı. Kamil'in eli kontağı çevirir çevirmez hemen radyonun düğmesine gitti. İki torunu yanındayken ihtiyacı yoktu o sese. Torunlarına fark ettirmeden radyoyu kapatması da açması gibi bir anda oldu. Banu 8’de ders başı yapacağı için ilk hedef turizm ve otelcilik lisesi oldu. Akşam yemeğini yapacak olan Banu güvecin malzemelerini yapışkan bir kâğıda yazıp dedesine uzattı. Ardından başlamakta olan İstiklal Marşı’na yetişmek için hızla arabadan fırladı. Jandarma kavşağında okuluna ve işine gitmek için araç bekleyenlerin bakışları altında Kamil’in sürdüğü araç Ambaryolu’na daldı. İşyerlerinin yeni açılmakta olduğu, güneş ışığını tam alamayan bu uzun caddeyi takip edip eski kantardan sağa döndü araç. Kamil eskiden kalma alışkanlıkla gözünü yoldan bir an bile ayırmazken torun Kamil de yarı açtığı pencereye koyduğu dirseği ile keyifle dışarıyı seyrediyordu. Cadde okullara öğrenci taşıyan servis minibüsleriyle doluydu. Bu saatte bu caddeye girdiği için pişman olsa da yapacak bir şey yoktu artık. Allah’tan derse yetişmek için daha zamanları vardı. Kağnı gibi ilerleyen konvoyu aşıp Ordu Bulvarı’na çıktıklarında trafik yarı yarıya azalmıştı. Anıtpark’ın önüne geldiklerinde ise  saat 8:17’yi gösteriyordu. Kamil'in de zamanında okuluna yetişmesiyle büyük bir huzur duydu Kamil. Sırtından sanki koca bir yük kalkmıştı.

KOCAMANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin