BÖLÜM 9 : ÇARŞAMBA

18 7 5
                                    


İlk kontağı yapar yapmaz anlamıştı sorunu. İkinci kontakta zayıflayıp  gıv gıv eden, sesin ardından

- “Çocuklar araba çalışmayacak gibi. Ben size bir taksi çağırayım hemen.” diyerek telefonuna uzandı. En az dört beş yıllık olan aküsü iflas etmiş, akünün gücü göstergeleri bile kızartmaya yetmiyordu artık.

-“Yok dede minibüs okulun önünden geçiyor, ne gerek var?” diyerek ilk Banu itiraz etti dedesine. Ardından torun Kamil arka koltuktaki çantasını kapıp:

-“Evet dede, biz minibüsle gideriz. Bugün de böyle olsun.” diyerek aracın kapı koluna uzandı. İki torunu yanyana ana yola doğru hızla ilerlerken:

-“Okula varınca çağrı bırakın ya da arayın, e mi? “diyerek bağırdı arkalarından. Tam aracına dönmek üzereyken:

-“ İttireyim istersen Kâmil Bey amcaa!” diyen sese doğru döndü. Sitenin girişinde nöbet tutan genç güvenlik görevlisiydi seslenen. Birkaç adım daha atıp yanına geldiğinde:

-“ Yok yiğenim, rampa olsa tamam da düz yol burası. Hiç yorulmaya, terlemeye gerek yok. Sanayide benim bir ustam var, ararım gelir, halleder iki dakikada.”

-“Peki o zaman, siz nasıl isterseniz. Bu arada usta gelene kadar size taze çayımdan bir bardak ikram edeyim.” Şehir içinde kalan eski sanayiden otuz yıllık ustası Kalecikli Şükrü Usta’yı arayan Kâmil, ardından soluğu genç adamın nöbet kulübesinde aldı. Küçük bir oda büyüklüğündeki kulübede solda eski bir kanepe, kapının karşısında bir mutfak tezgâhı ile iki kapaklı eski ahşap bir dolap, sağ tarafta ise girişe bakan pencereye dayalı masanın dibindeki iki sandalyeyle boş olan sağ duvara monte edilmiş otuz yedi ekran bir televizyon vardı. Tezgâhın üzerindeki küçük tüpten aldığı çaydanlıktan çayları dökerken:

-“Kahvaltı da yaparız değil mi Kâmil Bey amca?” diye sordu genç görevli masanın üzerinde bir gazete sayfasına sarılı iki simit, bir çay tabağındaki beş on zeytin bir de haşlanmış bir yumurtayı göstererek.

-“ Teşekkür ederim, yiğenim ben o vazifeyi gördüm sana afiyet olsun.” diyen Kâmil görevliyi masada bırakıp kanepeye yöneldi.

-“ Peki, siz bilirsiniz.” diye yanıt verdi görevli elindeki çayı Kâmil’e uzatırken. “Ben kahvaltı yaparken size bir  kanal açmamı ister misiniz? “diye sordu:

-“ Sen bilirsin yiğenim de uyarsa bizim Deper Tv’yi  açıver. Sabah haberlerine bakarız birlikte.” Kumanda tuşuna basıldıktan iki üç saniye sonra aydınlanan ekranda sabah kuşağını sunan tombik ama sevimli genç kadın spiker gazete haberlerini okuyordu yine. Sunucu kadın Çavuşbaş’ta yine köpek yüzünden yaşanan büyük bir kavgayı uzun uzun anlatırken, haber daha bitmeden, kumandanın kapama tuşuna bastı Kâmil.

-“Ya bu nedir yahu? Kırk yıldır aynı terane. Hiç mi güzel haber duymayacağız bu televizyonlarda!” diye mırıldandı. Bu arada hızlıca kahvaltısını yapmakta olan görevli:

-“ Haklısın valla Kâmil Bey amca. Zannedersin ki toplumca cinnet geçiriyoruz. Biraz da insana moral verecek haberler yapsanıza, değil mi?” diye destekledi Kâmil’i. Bir prosedürü atlamanın mahcubiyetiyle:

-“ Bu arada senin ismin neydi yiğenim? İsmini bağışla da bilelim artık değil mi? Diye sordu Kamil.

- “ Ercan ismim. Emrah hocam söylemiştir diye düşünmüştüm.”

-“ Yok hiç bahsi geçmedi. Ben gelir gelmez zaten onlar da çıktığı için pek konuşma fırsatımız da olmadı.” Ağzındaki lokmayı yutan genç görevli:

-“Ben Emrah hocamın eski öğrencilerindenim.” diye devam etti.

-” Öyle mi?” derken yüzü gülümsüyordu Kamil'in. Sandalyede sırtı pencereye dönük oturan Ercan:

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 29 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KOCAMANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin