1.Bölüm

1.3K 45 26
                                    

Seven, sevdiğini terk etmek zorunda olur mu hiç?

Peki, kalan bekler mi gideni yıllarca?

Giden gitmek zorundaydı, kalan ise beklemek. Ama kalanının zorunluluğu yoktu. Sadece yüreği istedi beklemeyi, mantığını dinlemedi.

5 Mart 2023/ İstanbul

"Yeni başkanınız," dedi Salih, eliyle beni gösterirken. Evdeki herkesin bakışları bana çevrildi. İfadesiz bakışlar hepsine göz attım. O an bakışlarımız kesişti kömür karası gözlerle. Hâlâ aynı bakışlar, hiç değişmemişler. Hâlâ o hırs vardı. Nefret sardı gözbebeklerimi, eskiden kalma bi' nefret.

Sahi siz hiç, yıllar sonra eski bir ağrıyla tekrar karşılaştınız mı? Ben karşılaştım. Ama en garibi ne biliyor musunuz? Acı hiç hafiflemiyor, hep aynı ağrı. Kalbime bir hançer saplandı, başta ufak bir sızı vardı ama sonra her yere yayıldı o sızı.

Siz hiç bir kişiden hem nefret edip hem de delice sevdiniz mi? Ben sevdim. İnanın çok kötü bir duygu. Kalbim çığlık çığlığa atarken, ben onu susturmuyordum. Kalbimde hâlâ yangının külleri vardı, küller acıtıyordu; geçmiş kadar, küller de acıtıyordu...

6 Şubat 2015. İzmir/ Çeşme

Gözlerimi araladığımda etraf hâlâ karanlıktı. Ellerimi yatağa yaslayarak doğruldum. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp yüzümü sıvazladım. Yanımdaki yatağa baktığımda annem yoktu. Ayağa kalkıp yatağımın ucundaki boy aynasına ilerledim. Çok uykum vardı, sadece uyumak istiyordum ama beni bekleyen lanet olası bi' okul vardı.

Hızlıca yandaki banyoya ilerledim. Aynaya baktığımda gözaltlarım mosmordu. Yüzümü yıkadım ve diş fırçamı alıp diş macunumu sıkıp, dişlerimi fırçalamaya başladım. Bu yıl son sınıf olmanın verdiği stresle yüzüm sivilce dolmuştu, Allah'tan kafa dengi bi' müdür yardımcımız vardı. Ara sıra kafa dağıtmamız için halay, horon falan açıyordu. Anadolu lisesinde okuyorum ve sayısalcıyım. Sayısalcı olmama rağmen matematikten nefret ederim ama bi' şekilde yürütüyoruz işte.

Rutin işlerimi hallettikten sonra odaya geçtim. Formamı giyindim ve çantamı tek koluma takıp odadan çıktım. Merdivenlerden çıkıp salona ilerlediğimde, İlayda çoktan masadaydı ve kahvaltısını ediyordu. Masaya ilerledim ve çantamı koltuğa bırakıp İlayda'nın yanındaki sandalyeye oturdum. "Günaydın," dedim, gözlerimi ovuşturarak.

İlayda'nın telefonunda olan bakışları bana döndü. "Günaydın," dedi sevecen bi' sesle ve elindeki telefonla ilgilenmeye devam etti.
Elimdeki çatalı zeytine batırırken İlayda'ya döndüm. "Dün bütün gece Aras'la konuştun değil mi?" Dedim, kaşlarımı çatarak ona bakarken.

Gerildi. Telefonu kapatıp masaya koydu ve bana döndü. "Kızım sussana annem duyacak!" Dedi, etrafına bakarken. Annesi duyacak diye tedirgindi çünkü bu dört yıllık ilişkiyi annesi bilmiyor. Ve ne tesadüf ki annesi Aysel abla, bizim okulumuzda edebiyat öğretmeni... Yani bu zamana kadar nasıl öğrenemedi diye sormayın. Çünkü onu bende çözemedim.

Çatalı bırakıp derin bir nefes aldım. "Kızım ondan değil. Sadece son seneniz ve ikinizinde derslere odaklanması gerek, yan yana oldukça bunu yapamazsınız," dedim, ona öğüt vererek. Aras benim de en yakın arkadaşım ama bu sıralar ikisininde notları yerlerde. Zaten Aysel abla bunun için karşı böyle şeylere.

Sandalyesinde yan döndü ve, "Vallahi düzelteceğiz, zaten annem kızıp duruyor bu aralar bir de sen gelme üstüme," dedi bıkkınlıkla.

O sırada Aysel ablanın merdivenlerden indiğini gördüm giydiği kalem, siyah etek ve üstündeki saten, beyaz gömlekle tam bir hanımefendiydi. Düzleştirilmiş sarı saçlar ve hiç bir zaman yüzünden eksiltmediği hafif tebessümle harika bir kadındı. Kaşımla arkasını işaret ettim. Kafasını çevirip arkasına baktı ve Aysel ablayı görünce hızla önüne döndü.

METRUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin