2. Bölüm

604 44 10
                                    

Seven, sevdiğini terk etmek zorunda olur mu hiç?

Peki, kalan bekler mi gideni yıllarca?

Giden gitmek zorundaydı, kalan ise beklemek. Ama kalanının zorunluluğu yoktu. Sadece yüreği istedi beklemeyi, mantığını dinlemedi.

4 Mart 2023/ İzmir

Ölümle yaşam arasındaki çizgi; Araf. Kaldığınız bu çizgide verdiğiniz kararlar da ya ölümünüzü belirler ya da ölümünüze kadar sürecek olan yaşamınızı. Ama ben ruhumun infazını çoktan vermedim mi zaten? Bu saatten sonra yaşam ya da ölüm, benim için bi' şey ifade eder mi meçhul.

Siyah jipin içinde albay Ali'yi dinlemiştim. Vereceğim karar şuan için her şeyi değiştirecekti. Mezun olduktan sonra stajımı bile yapamadan albay Ali'den aldığım teklifi gözümü kırpmadan kabul etmiştim ve şuan aldığım 1,5 yıllık eğitimin sonunda, benden çok tecrübeli kişilere başkanlık yapmamı istiyordu. Yani bunun anlamı; çıkacakları bütün saha görevlerini yönetmek, mantıklı hareket etmek ve bu görevlerde zarar görebilecek vatandaşların canını korumak. Ama beni korkutan bu değildi. Grubun içinde Adin de vardı. İşte onu tam 8 yıl sonra görmek benim kıyametim olurdu.

Ona karşı olan hislerimi tarttım. Şuan kalbimin en büyük kısmını ele geçiren şey öfkeydi sonrası zaten pişmanlık, nefret, kaygı... Peki ya aşk?.. kalbimin hangi köşesine gömülmüştü o günden sonra? Cesedini bulamadığım aşkım acaba neredeydi?

Dirseklerimi dizlerime dayamış, kafamı ellerimin içine almış düşünüyordum. Başta bu teklif cazip geldi ama onunla aynı ortamda varlığımı sürdüreceğimi düşününce kan beynime sıçrıyordu.

Albayın sesini işittim. "Bu tereddütlü halinin sebebi Adin, biliyorum..." Dedi kalın tonlu sesi. "Kolay değildi yaşadıkların ama onu da anlamaya çalış. Ben seni seçerken,duygularını bu işe katmayacağını bilerek seçtim. Öyle değil mi?" Diye sordu, emin olmak isteyen bir sesle.

Hızla kafamı kaldırdım. "Bundan şüpheniz olmasın, albayım," dedim, gayet net ve kendinden emin bir sesle. "Ama benden, onu anlamamı beklemeyin. Ben oraya gidersem işime bakarım, başkası beni bağlamaz," dedim, bütün umursamazlığımla.

Güzel, der gibi kafasını salladı. "Son iki aydır ekibimin peşinde 'hayalet' adlı bi' herif var." Dedi.

"Hayalet mi?" Dedim, kaşlarımı çataraken. "Ne saçma isim!"

Albay arkasına yaslandı ve derin bi' nefes soludu. "Bizi ilgilendiren isminin saçmalığı değil; adamın ne kadar tehlikeli olduğu. Son 2 aydır ortalarda bu adam. Suikastlar her zaman vardı ama bu adam ortaya çıktıktan sonra arttığını gözlemledik."

"Peki, eğer bulamıyorsanız nasıl tespit ettiniz hayalet olduğunu?" Diye sordum, merakla.

"Bazen adamlarımız ölü bulunuyordu ve üstlerinde 'hayalleten selamlar' yazan nottan başka bir şey olmuyordu," dediğinde kaşlarım daha da çatılmıştı.

"Peki gerçek kimlikleri?" Diye bir soru daha yönelttim.

Gülümsedi. Kafasını iki yana salladıktan sonra, "eğer gerçek kimlikleri ortaya çıksaydı aileleri bu işten zarar görmüştü."

Kaşlarımı çattım ve albaya dönerek daha dikkatli dinlemeye başladım.

"Adı, soyadı, kim olduğu bilinmiyor. Zaten tehlikede olmalarını sağlayan şey bu. Hepimiz peşine düştük bu adamın ama yok, bulamadık kimliğini," dedi. İçinde oldukları durumun tehlikesini şimdi daha iyi anlamıştım. Kendilerini birinden koruyorlar ve kimden korunduklarını bilmiyorlar.

Biraz düşündüm. Bir ajanın bile bulmayacağı kadar güçlü müydü bu adam? Aklım soru işaretleri ile dolmuştu. "Peki, sizin MİT'ten bağımsız kurduğunuz bu gruptan ne istiyor?" Diye içimdeki soruyu dile getirdim.

METRUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin