Kulakları sağır edecek bir sesle uyandım. Koşarak odamdan çıktığımda Orion çoktan dairemin kapısını açıp içeri dalmıştı. Beni görür görmez sakinleşmesine rağmen hemen kendini toparladı.
"Saldırı var! Gringe'lar. Dönüşüm geçirmişler ve emin ol gördüğüne pişman olacağın bir manzara. Hazırlan. Silahlarını getirdim."
O konuşurken odama koşmuş, bir yandan onu dinlerken diğer yandan giyiniyordum. Bir dakika sonra hazır halde karşısına dikildim. Koltuğun üzerine fırlattığım pelerinimi alıp yine üzerime geçirdi. Kıyafetimin her bir yanında olan silah taşıma ceplerine silahları yerleştirirken, bir yandan da ne işe yaradıklarını açıklıyordu.
"Bu bacağının kenarındaki ,kısa bıçak, fırlatman için. Bu belindeki kemere taktığım uzun ve geniş olanın adı kılıç. Bunu hızlı çekebilirsen ve güzelce savurursan onları öldürebilirsin. Botlarının keranrında acil durum için ince ve kısa bıçaklar var. Onları parmaklarının arasına koyarak pençe gibi kullanacaksın. Pelerinle gizlediğim yay. Okları da kemerin belinin ardında kalan kısmına koyacağız." Diyerek oklarla dolu olan çantayı kemerin arka kısmına taktı. "Deri koruyacaktır ama yine de..." dedi ve Çelik bir parça uzattı. "Kalbinin olduğu kısma tak. Ölmeni istemem." Dediğini yaptığımda masanın üzerinde duran hediyesine baktı göz ucuyla. "Açmadın değil mi?" Dedi. Başımı hayır anlamında iki yana salladım. Gülümsedi ve hediyeye uzandı. "Kırmızı yakuttan bir yüzük gibi duruyor. Ama aslında bu seni ölüm tehlikesinden koruyacak. Usta kız kardeşime yaparken bir tane de senin için istedim. Ayrıca içinde senin enerjinle depolanabilen bir tür zehir var. Yumruğu at, düşman ölsün." Diyerek Yakut yüzüğü parmaklarıma geçirdi.
"Artık yardıma inebilir miyiz? Ve teşekkürler Orion de Jong." Orion gülümseyerek arkasına döndü ve aşağı inmeye koyuldu. Ve ben de peşinden koştum.
Aşağısı tam bir kargaşaydı. Ve görmek bile istemeyeceğim o lanet yaratıklarla karşılaştım. Yeşil renk parlayan gözleri ve iki insan kadar uzun olmaları değil dönüşürken yere bıraktıkları derileri onları korkunç yapıyordu. Tamamen kastan yapılma yaratıklar gibiydiler. Ve etleri arasında süzülen kanları gözlerimle görebiliyordum. Merdiven başında oyalanmam uzun sürmüş olacak ki Soffiola ufak bir çığlık attı. Garip yaratık kolunu yakalamıştı. Yapabileceğim en hızlı şeyi yaparak bacağımdaki kısa bıçağı çektim ve yaratığa fırlattım. Kafasına isabet ettirmem sayesinde afallayan yaratık soffiola'dan güzel bir kılıç darbesi yiyerek ortadan ikiye ayrıldı.
Soffiola'ya öylesine odaklanmıştım ki arkamdan yaklaşan yaratığı son anda fark ettim. Anında kılıcımı çekip dönerek onun parçalanmasını sağladım. Ancak kestiğim yaratık yavaşça derisine bürünüp ufalarak insan formuna döndüğünde suçluluk bedenimi işgal etti. Nerdeydim ben? Ne yapıyordum? Daha bir gün önce göl kenarında ağlıyordum. Şimdi bir insanın ölümüne sebep olmuştum. Kulaklarım çınlamaya başlamıştı. Başım dönüyordu. Elimdeki kılıca yaslanarak ayakta kalmaya çalışırken arkamdan birinin bağırdığını duydum. Yeşil ve parlak gözler bulanık görüşüme girdiğinde kılıcı savurmaya çalışarak sendeledim. Yere düşerken bana doğru eğilen derisiz yaratık son gördüğüm şeydi...
_____
"Deflasiel! Lanet olsun artık aç şu gözlerini!"
"Uyanıyor!"
Gözlerimi yavaşça aralarken ilk başta başımda annemi gördüğümü sandım. Ardından onun beyaz saçları değil soffiola'nın beyaz saçlarını gördüğümü anladım. Orion yanımda bana endişeyle bakıyordu. Suolora da diğer taraftan endişeyle süzüyordu beni. Gözlerimi açtığım an bana yaklaştı.
"Lanet olasıca kız kardeşlerin başı beladan çıkmaz mı? Lisa'yı kurtarıyorum, Defly beni dövüyor! sonra yine Lisa kurtarılıyor ve bi bakıyorum Defly yerde baygın yatıyor! Söylesene kız kardeşlerimin benimle derdi ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMSÜZLER: 4 BÜYÜK ELEMENT
Fantasi"Pekala... Az önce yaptığınızın adı "Aqua telekinesis". Ve evet siz bir cadı değilsiniz. Siz bir ÖLÜMSÜZSÜNÜZ." Ne diyor bu adam? Neler oluyor? Anlamıyorum... "Anlayamıyorum! Siz nereden biliyorsunuz? Kimsiniz?" "Açıklamama izin ver küçüğüm... ...