BÖLÜM 4

119 33 37
                                    


ÇARESİZ BEKLEYİŞ





Bu sözün üzerine Tevfik bir şey demeden yürümeye başladı. Mirali öylece arkasında kalmıştı. Düşmüş omuzları üzüntüsünü gün yüzüne çıkartıyordu. İstemeye istemeye evin avlusundan içeri girmişlerdi. Önde Tevfik arkada boynu bükük Mirali vardı. Aziz tarladan eve öğlen yemeği için gelmişti. Sofrada yemeğini yerken gelen misafire şaşkın gözler ile bakarken arkasında saklanırcasına duran oğlunu fark etti. Bir şeyler olduğunu anlayan Aziz önündeki tepsisini kenara koyup misafirini yanına buyur etti. Tevfik Aziz'in yanına otururken Mirali ellerini namaza duracak gibi önünde kavuşturmuş duruyordu. Babasının gözlerine bakmaktan ölesiye utanıyordu.
"Hoş geldin sefa getirdin Tevfik Efendi." Elini Aziz'in dizine dostça vurarak "Hoş buldum Aziz Efendi."
Aziz bakışlarını oğluna çevirip yüzünü incelemeye başladı. Kızaran gözleri, sararan teni, sıkmaktan beyazlaşan parmak boğumları Azizi ürkütüyordu. Babasının karşısında bu hale gelecek ne olmuş olabilirdi ki. "Neler oluyor Tevfik Efendi anlat bakalım."

"Akıllı adamsın vesselam." deyip gülümsedi Tevfik. Ortamı yumuşatmak istiyordu ama ne mümkün. Tekrar eski yüz ifadesine dönüp olayları usulünce anlatmaya başladı. Yer yer Aziz'in yüz hatları geriliyor Mirali'ye kızgın bakışlar atıyordu. "Olan biten bundan ibaret Efendi. Akşam al oğlunu gel konuşalım bu hali çözelim."
"Çözeriz elbet. Amma anlamadığım bir yer var. De bakalım Mirali kız ile ahırda ne işin vardı? Oğlanı kaçırdıktan sonra ne diye dönüp tarlaya gelmedin oğul?" Oğul kelimesini o kadar tok söylemişti ki. Öfkesini bastırma çabası ortaya çıkıyordu. Tevfik hemen söze girdi "Haklısın, işin içinde anlatmadığım ama önemli olan bir şey var."

Mirali konunun nereye geldiğini anlayıp iyice gerilmeye başladı. "Ne kızın gönlü varmaya ne de Yusuf efendinin kızı o adama vermeye gönlü var. Dersen ki bu bizi ne ilgilendirir, asıl orada başlıyor derim. Mirali ve Bige kızım birbirlerine sevdalanmışlar. Biz büyüklere de onlara ön ayak olmak düşer. Araya girmek isteyenlere de fırsat vermemek gerek. Hem siz Yusuf Efendiler ile akrabasınız. Eldense siz öncelikli gelirsiniz. Yusuf'ta bunun bilincinde olup ılımlı davranacaktır." Aziz gözleri ile oğlunu gösterip "Demek gerçekten utanıp sıkılacağı bir mevzu varmış. Bu halde olmayı hak etmiş. Sen hangi cesaret avlularından içeri girersin? Ne had ile yalnız başınıza ahıra girersiniz? Hiç mi aklın kesmez oğul! Gören duyan olmaz mı sanırsın! Allah'ı da unutursun zar. Ah ben ne dem Tevfik Efendi?"
"Haklısın Efendi. Cahilliğine ver. Gel akşam oturup konuşalım bu mevzuyu."
"Ben ne diyeceğim adamlara. Ahırda ne işleri vardı demezler mi?"
"Derler elbet. Ama denilen gibi değil. Doğrusu ne ise o anlatılacak."
"Bak Efendi namus bu. Dile alınıp konuşulmaz. Hele gösterilecek iki şahite biz ne edeceğiz?"
"İftira ederler, anlattım ya evvel."
"Sen ben biliriz iftiradır. Mahallede duyanlar inanır mı sanırsınız? Şimdiden dolamışlardır dillerine."
"Onların ağızlarını kapatmak içinde bir hal yol bulmak gerek."
Aziz duydukları karşısında ne diyeceğini bilemiyordu. Evladının halden hale giriyor oluşu yüreğini yiyip bitiriyordu. Mirali kendini zor bir duruma düşürmüştü. Bir iftiraya zemin oluşturmuştu. Baştan sona haksızdı.

Mirali güçlükle başını kaldırıp babasının gözlerine baktı. Baba oğulun gözleri birbirine değdiği an kalpleri konuşmaya başlamıştı. Dilin dönmeye mecali yoktu. Sözlerin ise hükmü kalmamıştı. Geriye kalan tek şey akşamı beklemekti. Akşamı beklemek bir ızdıraptı. Mirali kendini ya ipin ucunda bulacaktı ya da cennete açılan bir kapıda. Babası artık her şeyi biliyordu. Sevmek günah değildi ama Mirali utanıyordu. Hem de çok utanıyordu. Bu şekilde öğrenilmesi ona hiç yakışmamıştı. Babasının karşısına kendi geçip "Baba ben sevdiğim kız ile evlenmek istiyorum." demeliydi. Böyle çetrefilli işler ona ve babasına yakışmıyordu.

ADI HAYAT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin