+18 Sahneler vardır !!! Herkese iyi okumalar
Seokjin küçük yaşlardan itibaren nasıl maske takılacağını biliyordu. Bu beceriyi ilk olarak annesinde gözlemlemişti: kusursuz güzelliği, içinde bulunduğu acıyı asla yansıtmıyordu. Büyüdükçe, Seokjin onun günlük gülümsemesinin gözleriyle asla tam olarak buluşmadığını öğrenmişti.
Yalnızca gerçek bir gülümseme ya da kahkaha, gözlerini su üzerindeki güneş ışığı gibi parlatıyordu. Üzüntü ya da öfke gibi duygular sadece babasını çileden çıkarmaya yarıyordu, bu yüzden Seokjin içgüdüsel olarak yüzünü dikkatle boş tutmayı öğrenmişti.
Babası tarafından izin verilen tek ifade itaatkârlıktı. Acıyı nasıl maskeleyeceğini, ifadesini nasıl uyuşuk tutacağını çabucak öğrenmişti.
Seokjin, Jungkook'un sözlerini düşünürken, Jimin keskin bir nefes aldı. "Emin misin, Kook?" Şifacı genç adamın kolunu çekiştirerek sordu. "Namjoon-ssi gerçekten evleniyor mu?"
Jungkook sersemlemiş bir halde başını salladı. "Kraliyet çağrısı almışlar. Görünüşe göre tören bir hafta içinde olacakmış. Askerler, tahta geçmek isteyen amcaları hakkında bir şeyler söylediler. İmparator olabilmesi için hemen evlenmesi gerekiyormuş."
Hem evlilik hem de bu kadar erken... Çifte darbe alan Seokjin kendini güçsüz hissederek tuvalet masasına yaslandı.
"Hyung," Jungkook hemen yanına gelip koluyla Seokjin'i destekledi. "İyi misin?
"Harikayım," dedi Seokjin soğuk bir ifadeyle gülümseyerek. "Jimin, makyajımı bitirir misin? Geç kalacağız." Jimin bir an duraksarken Jungkook'la bakıştıktan sonra başını sallayıp fırçalarını aldı.
"Biraz renge ihtiyacım var," dedi Seokjin, yüzünü bir o yana bir bu yana eğip bronz aynayı eline alarak. "Jungkook, gidip Taehyung-ah ve Mi Cha-ya'nın hazır olup olmadığını kontrol et." Asker odadan çıkmadan önce derince içini çekti.
"Hyung-nim," dedi Jimin, fırçayla karıştırmak için bileğine pudra vurarak. "Bizim yanımızdayken rol yapmana gerek yok, biliyorsun."
"Namjoon-ssi taht için sıradaki isim. Elbette evlenecekti."
"Bunu hiç konuştunuz mu?" Jimin pembe pudrayı Seokjin'in göz kapaklarına sürerek sorduğunda,
"Hayır," diye yumuşak bir şekilde yalan söyledi Seokjin.
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
"Appa!" Mi Cha, çiçekli saç aksesuarları her adımda şıngırdayarak odaya girmişti. "Uyuşuyoruz!"
"Evet uyuşuyoruz," dedi Seokjin, gerçekten gülümseyerek. "Çok güzel görünüyorsun." Mi Cha lavanta rengi hanbokunun içinde dönerek gülümsedi.
"Kendimi prenses gibi hissediyorum." Durdu ve dönüp Seokjin'e baktı. "Sen de çok güzel görünüyorsun, appa."
"Teşekkür ederim, kıymetlim," dedi Seokjin, eğilip kızın örülmüş saçlarına bir öpücük kondururken, belli ki Taehyung'un işiydi. Kızın küçük elini tutup sıktı.
"Gidelim mi?"
Jungkook kaleden çıkarken onlara yakın duruyor, Ejder Savaşçısı'nın birkaç adamı da arkalarından geliyordu. Kasaba, ağaçların dallarında dalgalanan kâğıt fenerlerle ışıl ışıldı. Kasabadan hafif bir müzik tınısı yükselirken, Jimin Taehyung'la oynaşıyor ve onu beceriksizce bir dansa sürüklüyordu.
Tezgâhlar cadde boyunca sıralanmıştı, erkekler ve kadınlar malları hakkında bağırıyorlardı. Seokjin sık sık durup onlarla konuşuyor ve Mi Cha için bir şeyler alıyordu: çubukta kızarmış yılan balığı, şekerli yapraklar, tatlı çilekler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAGON EYES {NAMJİN}
Fanfiction"Pençelerimden o kadar kolay kurtulamayacaksın," diye fısıldadı ejder savaşçısı. Seokjin yutkundu ve dizlerinin üzerine çöktü. "Kal ve şarap doldur," dedi ejderha, önünde ki adamın ensesini okşayıp derisinin korku terleriyle ıslandığını hissederek...