Yenişehir-Osman Bey sarayı
Günler günleri kovalamış aradan iki hafta geçmişti. Dile kolay, iki hafta!
Bu süre boyunca ortalık bir nebze de olsa durulmuştu. En azından ne Moğol ne de Bizans henüz bir şey yapmaya kalkışmamıştı.
Her şey durgundu da bir Alaeddin ve Gonca'nın yürekleri dört nala koşan atlılar gibi hareket halindeydi.
İki haftada birbirlerini unutacaklarına daha çok düşünür olmuşlardı.
Osman bey, Konya'dan dönmüş herkes Yenişehir'de bir araya gelmişti tekrar. Ama Alaeddin her zamankinden çok farklı davranıyordu ve bu kimsenin gözünden kaçmıyordu. Eskisi gibi odasına kapanıp kitaplarıyla alakadar olmuyor, sanki odada boğuluyormuş gibi hemen kendini dışarıya vuruyordu. Hiçbir sebep yokken sık sık söğüte gidiyor ve geri dönüyordu. Dalgın dalgın oturuyor, kafasına takılan bir şey varmış gibi kara kara düşünüyordu. Bala, oğlu için endişelenmeye başlamıştı. Alaeddin her ne kadar bir şeyim yok dese de bir şeyi olduğu, en azından bir şeyi kafasına taktığı belliydi.
Yine öyle bir andı işte. Alaeddin bahçede oturmuş, yarası kapanmış olan eline bakıyordu. 'Kimdi acep o güzel gözlerin sahibi? Nerden gelip nere gitti? Bir daha gelir mi, görür müyüm o gül çehreyi? -Eline bakarak gülümsedi Alaeddin- Vallahi biraz daha diretseydim keserdi beni o sinirli hatun. Eh hak etmedim de denmez ya neyse.'
Alaeddin'in kafası Gonca ile o denli doluydu ki kendisine yaklaşan anasını duymazdı bile.
"Oğlum, ne edersin burada bir başına?"
Duymadı Alaeddin. Bala oğluna eyice yaklaşıp omzuna dokundu. O vakit kendine geldi Alaeddin.
"Ha, buyur ana bir şey mi istedin?" Ayaklanan evladına aşağıdan baktı Bala.
"Derim ki, benim oğlumun ne derdi vardır acep?"
Alaeddin gözlerini kaçıra kaçıra baktı annesine.
"Bir şeyim yoktur ana, neyim olacak? Eyiyimdir ben tasa etmeyesin" Oğlunun dediklerine inanmayan gözlerle baktı Bala.
"Oğlum, Alaeddin Ali'm -oğlunun kolundan tutup onu tekrar oturttu, o da yanına oturdu- Ben senin anan değil miyim evladım, anadan bir şey saklanır mı heç? Kaç vakittir bir şey aklını kurcalar durur, hep bir dalgınsındır. De hele anana, de ki yaralarına ilaç olayım." Alaeddin annesinin eline dokunarak ufak bir tebessüm yolladı ona.
"Anam, güzel yüzlü validem tasa etme eyiyim ben. Bir şeyim olaydı heç saklar mıydım senden? Hayde aş içün bizi beklerler imdi. Merak etmesinler." Diyen Alaeddin ayaklandı Bala da istemeden onunla ayaklandı ve birlikte yemeğe gittiler.
"Alaeddin?" seslenen ağabeyini son anda işitmişti şehzade. Hemen yanındaki ağabeyine döndü.
"Buyur ağabey"
"Neyin vardır senin?" Diyen Orhan ile bıkkınca ofladı Alaeddin.
"Ağabey bir de sen başlamayasın anamdan zor kurtuldum zaten. Bir şeyim yoktur."
"Yoooo bir şeyin vardır! Neyin vardır Alaeddin ağabey? Bak bana de sen vallahi heç kimseye demem ben" diyen Fatma konuşmanın içine bodoslama damladı. Aile büyükleri kıs kıs konuşan çocuklarına bakıp birbirlerine döndüler tekrar.
"He sana diyeyim de yedi cihan işitsin değil mi bacım?"
"Ha yedi cihanın duyacağı bir şeyin vardır yani? Ağabey yoksa sen sevdalandın mı?!" Fatma'nın dediğiyle orhan gülerken Alaeddin şaşkınca kardeşine baktı. Kardeşler birbirleriyle savaş halindeyken Malhun da Bala'ya doğru eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AlGon🌼🤍
Ficción histórica"Aklına pek güvenme yani Alaeddin, bir güzelin gülüşüne bakar yitirmen" Diyen Orhan'a baktı Alaeddin... Etrafı kasıp kavuran Moğol, gözünü bu defa da Türk'ün son sığınağı, bel kemiği olan iki güçlü türk beyliğine dikti. Bizans Türk'ü Anadolu'dan at...