İçindeki mutluluk hemen biticekmiş gibi ağır ağır tadını çıkarıyordu. Uzun zamandır mutluluk nedir bilmemişti. Vücudundaki ağrılar bitmiş, kafasının içindeki o beynini kemiren fırtına dinmişti. Ölmeyi düşündü biran.
-evet ölmek.
Mutlu ölmek.
Keşke hep mutlu ölsek. Dedi kendi kendine. Uzun zamandır yaşanmayan bir his aniden gelince, insan ne yapacağını bilmezmiş. Baba olmak gibi mesela, aşık olmak yada en yakınını kaybetmek gibi. Ama bugün mutluydu. Havuzlu parktaki oturduğu bankına ilkdefa mutlu gidicekti.
Sanki ağır geçen kış ayı bir sabah bitip ağaçlar hemen çiçek açmıştı. Sokaktan geçerken dukkanın camındaki yansımasına baktı. Camdaki o adamda kimdi ?
Tanıyamadı bian kendini. Geçirdiği tramvalar içindeki o hırçın çocuğu çoktan öldürmuştü. Ne kadar kurtulmaya çalışsa da geçmişi yakasını bırakmıyordu.
-al işte biliyordum hemen biteceğini bu mutluluğun. Dedi ve o sırada marketin sahibini gordü karşısında.
-bitmedi var hala.
-ne var? Dedi ahmet.
-camdaki indirimli ürüne bakmiyormuydun sen?
-yok hayır. Kendime bakıyordum.
-kendinemi ?
-evet. Kendime. Dedi ve konuyu kapattı.
Birşeyin biteceğini bilmek çok garipti.
Öleceğini bilmek gibi.
Ciğerlerine kadar inen mutluluk bitmişti.
Bu kadardı.
Mutlu gideceği bank bile buni bilir gibiydi.
Bank' ın dili yoktu. Olsa bile diyeceği tek kelime...
-gel ahmet burası mutsuzlar ülkesi bense senin en yakın arkadaşınım.
Bank'ın yanına geldi. Bir süre ona sinirli sinirli baktı. Sanki olanlarin suçlusu oymuş gibi.
Kış tekrar geri dönmuş ağaç yapraklarıni dökmüştü. İçini kaplayan karamsarlık onu tanıyordu. Okuduğu şiir Kitabını açtı, kimseye aldırış etmeden sesli bir şekilde kaldığı yerden okumaya başladı.
-ışıkları sonmüş bir şehir kasabası gibiydi hayat.
-Çevrem zifir karanlık, yollar uzaktalar. -Erişmek ne mümkün apansız sıcaklığa.
-Üsüyorum tut bırakma beni geceye.
-esir bırakmıştınya hani ağzından çikmak bilmeyen tek kelimelik o heceye.
-gelme! istemem artık soğutup buz tutturduğun bu yüreğe..... diyip kapattı kitabını.
Yaninda bir adam oturuyordu, farketmemişti gelişini. Adama bakıp, tekrar geriye cevirdi kafasını. Adam lafa girdi.
-güzel hikaye ama erken anlatılırsa bir manası kalmaz.
-derken. Dedi ahmet.
-o şiirdeki manalar bana umudunu kesmiş aşık bir genci hatırlatıyor. Hani sevdiği kızın onu görmemesini bahane edipte kaçmış gibi geldi.
-hangimiz kaçmıyoruz ki.
-kaçanların değil savaşanlarındır hayat. Dedi adam
-hiçbir savaşın kazananı yoktur. Kaçmak bazende erdemliktir. Bu mısralarda anlamadiğın birşey daha var; yanlış toprağa gömülen ağaç meyve vermez, çiçek açmaz, kök salmaz.
-haklısın ağaç sevmiyorsa demek.
-ne alakası var konumuzla?
-az önce dedim ya umudunu yitirmiş aşik bir genç tınısı var bu şiirde diye.
-eeee
-sende umudunu kaybetmişsin. Siirdeki adam onu gerçekten sevseydi eğer. yokluğundan bahsederdi, erişilmezliğinden, onu istememiş olması bile güzel gelirdi. vazgeçmezdi. Terketmezdi sevdasını onu.
Büyürdü, koca adam olurdu, kök salardı ama terketmezdi sevdası onu.
Bu sözlerden sonra kafasını birazda olsa toparlamıştı.
Ve merak ettigi o soruyu sordu
-ne iş yapıyorsunuz.
-emekli askerim.
-asker olup mısralardan bu kadar iyi anlamak? Dedi ahmet
Güldü banktaki o esrarengiz adam. Ve ekledi.
-eşim kitapları çok severdi. Bende uyumadan önce ona birkaç mısra okur öyle uyurdum.
-ne güzel. Hâla okurmusunuz.
-okurum tabi.
-nerde? oda burdamı.
-hayır. Uzaklarda.
-ayrıldınız mı.
-malesef. dedi sadece.
-neden ayrıldınız.
-öldü.....
Ahmet beyninden vurulmuşa döndü kulakları kızardı. Ağzı açik, gözlerini sabit biryere kitlenmiş kulak çınlamalarını dinliyordu. Konuşamıyordu bacakları hissizleşiti. Tramvaları bitmiyor nefesi kesiliyordu.
-özür dilerim. Dedi ahmet utanç içinde.
-sorun değil evlat. Bununla yaşamayı ögrendim. İnsan alışmak için yaratılmış bir mahluk değil mi?
-gercekten özür dilerim. Hatırlatıp sizi kötü etmek istemezdim.
-aldırış etme evlat. Hadi iyi günler sana.
Diyip bastonunu alıp yavaş yavaş ayrıldı yanindan.
Üzerindeki şoku atıp takip etmeye başladı adamı.
Adam iki sokak arkadaki aile mezarlığına girdi. Ahmet peşini biran olsun birakmıyordu. Kapının önündeki çicek satan çocuktan bir demet papatya aldı. Biraz daha gittikten sonra uzeri çiçeklerle kaplı bir mezarin başina oturdu. Çeketinin içinden bir kitap çıkarıp okumaya başladı.
Ahmet daha fazla dayanamayıp yanina gitti.
-eşinizin mezarimi ? Dedi.
Adam kitaptan başını kaldırıp ahmete baktı.
-evet. Dedi.
-ne okuyorsunuz.
-ona ilk okuduğum kitabı. Ahmet adama hayranlıkla bakarak nasıl yani hâla mı.
-evet hâla.
-ama o ölü.
-ölü olması neyi değiştirirki. O hâla ilk günki gibi. Diyince ahmet göz yaşlarıni tutamadı mezarin başına oturup gözleri dolu bir şekilde adama bakıyordu. Göz yaşlarını silip.
-demek o şiirde bana anlatmak istediğiniz buydu.
-evet dedi. Esrarengiz adam ve ekledi.
-sevmek birgün öleceğini bilsen bile mezarına sarılıp yatmaktır. Dedi.
Ahmet göz yaşlarını silip teşekkür ederek kalktı adamın yanından. Başındaki ağrıyı geçirmek için hemen gidip yatmayı düşündü.
Çok sürmeden otele geldi elini kafasına sıkıştırarak göz yaşları içinde uyuduu......