Odanın içine vuran güneşin sıcaklığını yüzünde hissetti. Alnındaki gözeneklerinden gelen birkaç damla ter yastığını ıslatmış ve onu uyandırmıştı.
Uyurken terlemekten nefret ederdi hep.....Yataktan kalkmaya çalışınca, dünkü koşturmacanın bacaklarında yaptığı ağrıyı hissetti...
Zorda olsa ayağa kalkıp odanın bunaltıcı sıcağından kurtulmak için camı açtı ve fotoğrafı koymak için elini cebine soktu.
Ceketinin cebi boştu...
-hay aksi nereye gitti bu cüzdan? Diye söylenip yatağının altina bakarken...
kapı vuruldu.
(Tık tık tık)
Fotoğrafı masadaki kitabın içine koyup, -geldim bilge! Diyip kapıyı açtı.-benim olduğumu nasıl anladınız?
Ahmet nazikçe sırıtarak...-benim gibi bir çatlağın kapısını senden başka çalan yok. Haaa birde kapıyı üçkez vurmak sana özgü birsey galiba?
Bu sözler bilgenin yüzünü güldürüp birazda utandırmıştı.
-özür dilerim efendim! Malum temizlik saati.
-peki neden ilk benim odamdan başlıyorsun temizliğe ?
Bilge bu soruya ne kadar cevap vermek istemese bile, meraklı gözler ona bakıp cevap bekliyordu.
-siz birazcık geç uyanıyorsunuz efendim.
-geç mi ? Saat daha sabahın yedisi. Oteldeki ilk uyanan kişinin ben olduğumu düşünüyorum.
-bugün biraz erken başlamak istedim. Haaa birde sizin odanız otelin en temiz odasıda ondan
Ahmet bahanelerin arkasındaki bu kızı köşeye sıkıştırıp daha fazla utanmasını istemeyerek.
-tamam hemen çıkıyorum. Diyip, ceketini alıp çıktı.
Herzamanki gibi kahvaltı yapmadan attı kendini sokaklara.
Kendine bakmaz, dağınık, umursamazın teki. hayatı enkaz senin anlayacağın, binayı üstüne yıkıp göçük altında kalmış biri.Herzaman yaptığına devam ederek tuttu havuzlu parkın yolunu. Mustafa komutan ile buluşma yeriydi artık orası,
Ama saat çok erkendi. Mustafa komutan hep ögleden sonra gelirdi oraya."İnsanın; gidecek bir yerinin olmaması değilmiydi onu saatlerce bomboş yürüten"...
Yada yanlız hissettiren...
Ama artık gidecek bir yeri vardı.
Elleri cebinde bir şekilde bacaklarındaki yorgunluğa aldırış etmeden yürüyordu.
Düşüncelere dalmayı bırakıp, çiçekçi bulup, mezarlığa gitmeye karar verdi.
Saat 08:10 bu saatte çiçek satan birini bulmak çok zor."Yokluğunu iliklerine kadar hissettiğin birine çiçek alma pilanı yapmak." Acı vericiydi.
Ve bu acıdan gelen çığlıklar beyninin içini kemiriyordu.Çiçek bulamadı...
Çiçeksiz gitmeye de yüzü tutmadı...
Olduğu yerde durdu, kararsızdı.
Kararsızlığın verdiği acıyı yutkunarak, tekrar döndü geriye havuzlu parka doğru.
Cüzdanını çalan hırsız otelden çıktığından beri ahmet'i takip ediyordu.
Hareketlerine bir anlam veremeyip şaşkınlık ve korku içinde onu takip ediyordu.
Ahmet'in hareketleride bir hayli garipti. Aniden durup düşünüyor, geldiği yolu geri gidiyor, uzaklara dalıp duruyor. Takip peşindeki hırsız ahmet'in Enteresan bir çatlak olduğuna emindi."Ama kimse beyninde kopan kasırgalari bilmezdi."
"Savaşının neyle olduğu bilinmez, yadırganmazdı."
Hekesin savaşı başkadır bu hayatta azizim!.....
Havuzlu parka gelince hemen bank'a oturup ayaklarını uzattı. Fazla düşünmekten dün olanlar aklına bile gelmiyordu. Sadece Ayaklarındaki ağrı, birde canı pahasına koruduğu fotoğraf.
Hırsız çocuk daha fazla dayanamayıp, gidip oturdu ahmet'in yanına.-yeter artık dayanamayacağım.
Ahmet suskun bir şekilde çocuğun yüzüne bakıyordu.-ben dün sizin cüzdanınızı çalan kişiyim!
Bu sizin. Diyip cüzdanı ahmet'e uzattı.Ahmet şaşırmış bir halde.
Cüzdanını otel odasında düşürdüğünü zannediyordu hâla.
-efendim kusura bakmayın ben evsiz, kimsesiz bir hırsızım! Benim işim çalıp çırpmak! Size ne kadar mahçup olduğumu anlatsam bile, biliyorum nafile! inamak hiçbir mantığa güzel gelmiyor. Sizden çok ama çok özür diliyorum. Beni mağzur görün lütfen.
Ahmet bu konuşmadan sonra iyice şok olmuştu.
-iyi kalpli hırsız mı olurmuş? Dedi kendi kendine.
-efendim lütfen beni affedin! Dünkü yaptıklarınızdan sonra cüzdanı size vermek için sabaha kadar uyumayıp otelden çıkmanızı bekledim.
Ahmet bu laflardan sonra iyice yumuşayıp.
-sen hırsız olduğuna emin misin? Hangi hırsız çaldığını geri getirir?
-ben eminim de siz iyi olduğunuza emin misiniz?
-ne dediğini anlamış değilim açıkcası.
-dün beni yakalayıp, cüzdandaki resmi alıp, cüzdanı fırlatıp ve bana hiçbirşey yapmadan yolunuza gittiniz.
-demek cüzdanım orada kaldı ?
-evet efendim. Cüzdanı fırlatıp, resme uzun uzun bakıp uzaklaştınız. Ve bu hareketiniz beni sabaha kadar uyutmadı. Hatta baya bir meraklandırdı.
-neyi merak ediyorsun?
-bir resmin paradan nasıl değerli olduğunu?
-kaybetmek herşeyi değerli yapar!
-nasıl yani?
-biz insanlar; birşeylerin değerini ya bozulunca yada kaybedince anlıyoruz.!
-doğru ama resimle ne alakası var?
-"o resimde benim kaybettiğim bir değerdi!"
-sevgilinizmiydi?
-hayır karım!
-noldu peki ?
- öldü..........
Hırsız üç beş saniye yutkunamadı, konuşamadı bile.
Sanki konuşulacak konu kalmış gibi birde cüzdanını çaldığı adamın yarasını kanattığını düşünüp.
Daha fazla dayanamayıp, yüzü bembeyaz bir şekilde tekrar özür dileyerek yanından uzaklaştı......