Hüzünlü bir şekilde sigaralar içildikten sonra komutan lafa girdi...
-eeee seni dinliyorum
-uzun hikaye be komutanım.
-olsun vaktimiz bol ziyaretlerimizi gerçekleştirdik nasıl olsa.
-daha adını bile bilmediğim bir adama neyin hikayesini anlatayım ? Niye şişireyim kafasını.
-mevzu adımı bilmemen mi ? Tamam. Adım mustafa. Oldu mu ?
-kusura bakmayin komutanım kafam yerinde değil.
-senin adin ne peki?
-ahmet. Adim ahmet.
-anladık ikinci kez söylemene gerek yok. Adını ögrendik sıra hikâyende.
-ne öğrenmek istiyorsun ?
-dile getiremediğin her ne varsa.
-işiniz yaş o zaman komutanım...
Ahmet bir sigara daha yakarak konuşmaya başladı...
-herşeyin başlangıç sebebi annemin düşmesiyle başladı. Yada suçlusu mu diyelim. Askerden izine geldiğimde oldu tüm bunlar.
Annem düşmeseydi, komşular gelmeyecekti bende zehrayı görmeyecektim.
Ben askerdeyken taşınmışlar mahalleye, daha önce görmemiştim çünkü...
Askerden döndükten sonra ilk işim zehrayı araştırmak. Yazmışım kafaya kızı o zamandan beri peşini bırakırmıyim.
Ama nerde oturur ne iş yapar necidir bilmiyorum.
Annemede söyleyemiyorum.
-niye?
-utangaçtım çünkü. Öyle şeyleri anneme anlatamazdım. Ama deli gibi zehrayı arıyordum mahallede. Bir sene boyunca aradim bulamadım.
-ah be evlat bir sene kızı aramaktan utanmadın da annene söylemeye mi utandın.
-utangaçlık adama herşeyi yaptırır komutanım! Platonik aşk yaşıyordum anlıyacağın. Kendime bile söylemiyordum.
O zamanlar henüz kitaplarım çıkmamıştı bende geçimimi sağlamak için mahalledeki camcıda çalışıp geçimimi sağlıyordum.
Akşam işten çıktıktan sonra akşam yemeğini yerken annem aniden;
-zehra diye bir kız var! Diyince yemek boğazımda öksürmeye başladım. Annem; -helal helal deli oğlan! diyip suyu uzattıktan sonra benim halimi bir gör renk alıp renk veriyorum.
Anladı mı aceba? Kesin anladı! Çok belli ettim zaten. Diye; kendi kendime konuşmaya başladım heycanımı gizlemek için;
-o kim ? Diyebildim sadece.
-karşi binada oturuyor çok güzel, çok narin bir kız hanım hanımcık.
-eeee nolmuş yani.?
-diyorumki bi baksan belki hoşuna gider, seninde yaşın geldi. Dedikten sonra;
Istemem yan cebime koyaları oynadım.
-bakarız. Diyip kalktim masadan.
O anki mutluluğumu tarif edemem.
Tam ümitlerimin kesildiği anda ışık olmuştu bana o sözler.
Samanlıkta iğne aramaktan kurtulmanin mutluluğunu yaşıyordum.
Yatağima uzandım uyumak için ama nafile ellerim kafamin arkasında tavana bakar bir şekilde sırıtıyordum. Aniden kalkıp birseyler karalamaya başladım...Sevmek neşveli sen diyarında...
Ağiz açip seyretmek o gülüşleri...
Bir tutamcık pıhtı atsa kalbimin köşesi...
Bilirim bunun bile meşakati bana neşeli...
-KOMUTAN: bunu ona mı yazdın?-AHMET: evet ona yazdiğim ilk şiir.
-KOMUTAN: güzelmiş şiirin! Bir tutam pıhtı atsa bile kalbim senin derdinden. bunun meşakati bile bana neşeli... derin anlamli şiirleri severim. Dogru çeviri yaptım mı
-AHMET: evet komutanım dediğiniz gibi.
Hayalimdeki yüzü silinmeden onu görme çabası beni öldürüyordu komutanım.
Dört sene geçti o şiirden sonra. Annemde konusunu açmaz oldu nedense.
Annemde bir takim gariplikler sezmeye başladım sürekli unutuyor, başındaki ağrıları çoğalıyor ve bu beni çok korkutuyordu.
Sonunda annemi ikna ettim hastaneye gittik. Sonuçlar yarın belli olucaktı. Ertesi sabah hastaneye annemi götürmeyerek tek gittim. Doktor beni bekliyormuş zaten direk içeri girdim.
Doktorun modu düşük, üzgün bir şekilde;
-gel kardeşim buyur otur. Diyince benimde modum biranda düştü.
-eee bu nasıl söylenir bilmiyorum ama annenin beyninde.....
-evet doktor bey annemin beyninde..
-bak yanılıyorda olabiliriz ama şuanki gördüğümüz şey acayip şekilde büyümüş bir tümör.......-Benim annem. Eminmisiniz?
Olmamalı ! Olmazzzzz
Hayır ! Lütfen doktor bey yanlış diyin, ölmez diyin, birşey diyin işte. Olmazzz
Hayattaki tek sığınağim o benim.
Ondan başka kimsem kalmadı doktor bey lütfen!
Lütfennn!Gözyaşlarını silmeden doktorun yanından dışarı doğru koştu. Doktor şaşkınlık içinde kapiya çıkıp arkasından kaçışını seyretmekle yetindi.
-AHMET: neden böyle oluyor! niye hep beni buluyor bunlar?
Dünyada inandığım tek insan neden ölüyor komutanım?
Mustafa komutanın kafası yere eğik ağladığını göstermeyerek elini yüzüne atmış hüngür hüngür ağlıyordu.-AHMET: kötü olacaksanız anlatmayı bitiriyim komutanım?
-KOMUTAN: yok evlat kusuruma bakma sen! tümör diyince aklıma eşim geldi. Anlat seni dinliyorum.
limana gidip ayağima ağir bir taş bağlayıp, kendimi denize bırakıp, intihar etmek geldi içimden. Cok bekledim komutanim limanda. Sabahın saat on surlarında gidip gece iki buçukta eve gittim. Annem meraktan deliye dönmüş bir şekilde beni beklemiş uyumamış.
-KOMUTAN: anne yüreği ne yapsın!
-AHMET: annem beyninde tümör olduğunu bilmeden öldü biliyormusunuz komutanım.
Söylemedim!
Söyleyemedim.
Dünyaları uğruna yakacagım o kadına! sırdaşım dediğim kadına! hiçbirşey diyemedim.
Durumu gittikçe ağırlaşıyordu üzüldüğümü görmesin diye;
Yorganın altında çaresiz ergen bir kız gibi sabahlara kadar ağladım.
Altı ay sonra sabah saat yedi çekrekte annem vefat etti.
Bu yüzden sabah yedi sularından nefret ederim.
Hiçbirşey yapamadım, hiçbiryere gidemedim.
Annesi ölmüş birisi ne yapabilirki?
Yanı başına oturmuş buz tutan bedenini ısıtmaya çalışıyorum.
Sesim çıkmıyor, konuşamıyorum.
Acıdan bayılmışım.....
Annemin durumunu bilen karşi komşu meryem teyze gelip beni baygın bir halde bulmuş.
Gözümü açtığımda ev kadın dolu kolumda serum, başımda hemşire...
Şokk olmuştum.
Ayağa kalktım serumu attım. Ne kadar da
-yapma ! Dur! Sakin ol! Deseler bile umursamıyordum.
Annemi sonkez öptükten sonra
Ağlamaya başladım, Agladıkça rahatladım.Annemi defnettikten sonra bütün komşular bizdeydi ev kalabalık, kimsem yok, arkadaşım yok, bu koskoca kalabalıkta yapayalnızdım anlıyacağın.
Adet gereği başın sağolsunlar...
Mekanı cennet olsunlar yapılırken kapıdan içeri aniden zehra girdi.
Gözleri ağlamaktan şişmiş bir şekilde koşarak bana sarıldı....
Sanki diğer bütün insanlar adet yerini bulsuna gelmişti de, zehra acımı paylaşmaya. Acım acısıymış gibi beni sarmaya gelmişti.Bir hafta sonra ev boşaldı, komşular birer birer gidince büyük bir sessizlik bürüdü evi. Kafamı; dalıp gittigim yerden kaldırınca karşımda tek zehrayı gördüm.
-sen niye gitmiyorsun ? Dedim.
-zamanı gelmedi. Dedi.
- ne zaman gelir peki?
-ne zaman kafanı o boşluktan kaldırırsan. Diyince
Dayanamayıp... başladım salya sümük ağlamaya.-napıcam ben şimdi ALLAH ım ! ALLAH ım bu nasıl bir acı. Diye
Zehra yanımda kafamı göğsüne yaslamış, saçlarımı okşayıp;
-hişş! tamam! ben varım,Ben burdayım. Diyip beni sakinleştirmeye kalksada zehrada ağlıyordu.
Gözyaşlarımı silip kafasını anlıma dayayıp geçti artık.
-Ben yanındayım senin.
-seni bırakmam. Demesi acılarıma son veriyordu.-KOMUTAN: karının adı zehraydı değil mi?
-AHMET: evet zehra.
-KOMUTAN : çok merhametli birisiymiş desene
-AHMET: çookk. haddinden fazla.
Derken komutanın köpeği gelmişti.
-KOMUTAN: (gülümseyerek) Bizim keretanın ziyareti bitti demek.
-AHMET: ne ziyareti?
-KOMUTAN: adı hektör; eşimin köpeği eşimle aralarında inanılmaz bir bağ vardı. Öldükten sonra bile kopmadı ilişkileri. İki günde bir mezarına getirmek zorundayım! yoksa huzur vermez bana kereta.
-AHMET: ne garip! Ne yapıyor aceba mezarda.
-KOMUTAN: mezarına yatıp bekliyor. Dili olmamasına rağmen sadakati çok şey anlatıyor.
-AHMET: şu köpek kadar olamadım komutanım.
-KOMUTAN: hangimiz onun gibi olduk ki
Dedikten sonra ahmet lafa girip-eee komutanim birazda sizin hikayenizi dinliyelim hep ben anlattım.
-dinlersin evlat günler torbaya girmediya! diyip hektörün tasmasından tutup ağır ağır mezarlığı terketti ...........