yalnızlığın çığlıkları

35 3 2
                                    

Yarım kalmışlığın acı hissiyatı, dinmek bilmeyen kalp ağrıları olgunlaştırmıştı hep insanı.
Yerine birini koyamamaktan değilde, yerini dolduramamaktan olsa gerek.

Elimde içi boş bir kağıt ve kalem!
Bir kuş çiziyorum kağıda!
Kanatları kırık, uçmayı unutmuş.
Pes etmemişte sadece yenilmiş.
Herseyin farkinda, bir o kadar da çaresiz bir kuş.
Bir orman çiziyorum yanına!
Heryer börtü böcek gün ışığıyla dolu bir yeşil vadi.
Huzur mu bu ? Mutsuzluk olsa gerek.
Mutsuzluğunda ne olduğunu bilmeyerek.
Gülüyoruz ya, bilmek gerekli.
Neye üzüldüğümüzü bilmeyerek.
Sonra kalemimi kırıp, atıyorum resim kağıdını gayya kuyularına.
Kuş çıkıp gidiyor kağıttan.
Uçmayı ögrenmiş heralde?
Ögrenmek mi bu ? Bilmemek!
Kaçıyoruz ya! gitmek gerekli.
Nereye gittiğini bilmeyerek......

Bitik bir savaşın son kurşunları gibi sessizdi ortam.
Savaşmıydı bizi böyle susturan?
Yoksa bizmiydik savaşırcasına susan.

-Büyük suskunluklardan geliyorum kurtar beni ?

-ama ben kahraman değilim ki.

-birini kurtarmak için kahraman olmak gerekmez?

-peki ya susturmak için?

-ahh insanlar! Neden böyle kötüler?

-insanlar değil de, kötülük kötü.

- o da mı kötü biri?

-evet o da! Kötü biri olmasa seni suskunluğunla başbaşa bırakmazdı.

Okuduğu satırlar bilge'nin hoşuna gitmişti.
Kitabı alıp temizliğine devam etti.
Kitabin kapağına bile bakmadan rastgele bir sayfa açıp okumak sanki aradığını bulmak gibi birşeydi o an.

Kitaptan öyle etkilenmişti ki ahmet'e haber vermeyi bile düşünmedi.
Okuyup farketmeden yerine koyacaktı.
Öylede yaptı.

Ahmet parkta oturuyor, cüzdanını çalan hırsızın gitmesiyle yalnızlığına kaldığı yerden devam ediyordu.
Yaşlı dostu; mustafa komutanı bekliyordu.
Saati şaşmazdı, ögle vakitlerinde arada köpeğiyle, arada birde yalnız gelirdi.
Birşey eksikti ama ne ?
Düşünmek en iyi yaptığı şeydi hep.

-kitap yaaa! Dedikten sonra; mustafa komutan gelene kadar gidip otelden kitabı almaya koyuldu.

Hayatını stabil bir yaşamla sürdürüyor.

Ne saçma! Dedi. Kendi kendine.

Hergün otelden kalk, parka gel, yaşlı dost ile sohbet et ve uyu.
Yolları ezbere biliyor, ve bıkmadan gidip geliyordu.
Görme yeteneğini kaybetse bile gittiği yolları kör haliyle bulacak kadar iyiydi bu yollarda.

Nasıl oluyorsa; Bu derin düşünceler arasında kayboluyor da, yollarda kaybolmuyordu.

Ne kadar uğraşsa bile düşüncelerini durdurmak imkansızdı.
Tek hükmedemediği yerdi beyninin içi.

Otelin önüne gelince içeri girmek istemedi.

Nedenini bilmiyor ama içeri girmek içinden gelmiyordu.

Tekrar geriye parka doğru yola koyuldu.

Bu belirsiz ve amaçsiz hayattan bıkmış, bir haylide yorulmuştu.
Kaçıp gitse kurtulacak ama gidecek bir yeri olmayan biri için saçmalıktı.

Düşünmüyor değildi.

Rastgele bir tirene binip, defolup gitmek.

Bazı gidişler kaçmaktan, bazı kaçışlar ise korkmaktandır.
Ahmet ikisi arasinda kalmıştı.
Hem kaçmak istiyor hemde korkuyordu.

Kaçsa nereye kaçabilecek ki ?
Kendinden kaçmak kolay, Düşüncelerinden kaçamadıktan sonra bu kaçış bir nevi intihardı.
Ve bu ikilem perişan ediyordu ahmet'i.

Düşüncelerine son vermek ve delirmemek için algı odağını başka şeylere çevirmeye çalıştı.
Marketin yanina gelince dışarda duran gazetelerden birini alıp başlıklara göz gezdirdi.

Kuru yük gemisi dalgalara yenik düştü.

Limandan sabah ayrılan kuru bakliyat sevkiyatı yapan gıda gemisinden gece saatlerinde irtibat kesildi.
Tarih 09.07.1995

-Temmuzun dokuzu. Diyip gazeteyi atıp mezarlığa koştu.

-Affet beni! senden sonra kendime gelemedim. Toparlamam uzun yıllarımı alsa bile unutmak asla.
Buruk bir acı ve göz yaşları içinde papatyaları mezarın başına koyup.

-Doğum günün kutlu olsun! Diyip.mezardan ayrıldı........












Geçmişinden KaçamazsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin