✟19

548 48 26
                                    

Gojo Satoru nefes almaya çalışarak başını iki yana salladı ve gözündeki kumaştan kurtulmaya çalıştı.

En son hatırladığı şey, eve dönmek için bindiği arabasında dikiz aynasından bakıştığı bir çift gözdü.

"Sen çık."

Kurulan iki kelimelik emir cümlesiyle -zaten göğsünden çıkacak gibi atan- kalbi hızlandı.

Duyduğu ses tanıdıktı ve kime ait olduğunu biliyordu.

"Emredersiniz."

Birkaç saniye sonra kapı kapanma sesi ve ardından anahtarın kilitte dönme sesi geldiğinde hala uyuyor taklidi yapmaya çalıştı fakat bu çok zordu.

Gözlerini aralayıp beyaz kirpiklerinin izin verdiği kadarıyla etrafı görmeyi denedi. Neredeyse hiçbir şey görememesine rağmen yumuşak bir yerde yatıyor gibiydi.
Yatak olmalı, diye düşündü.

Vücudunu hissetmiyordu, uyuşmuş gibiydi.

Odada gezinen keskin topuk seslerine kulak kesilerek bir şeyler hissetmeye çalıştı. Şuan için hiçbir yerini kıpırdatmıyordu. Muhtemelen istese de kıpırdatamazdı.

"Satoru, hoşgeldin~"

Nefesini düzene sokmaya çalışırken Yui gelip yatağın yanına oturarak bacak bacak üstüne attı.

"Vücudunu hareket ettiremiyorsun, değil mi?"

Elini, birkaç düğmesinin açık olduğu gömleğinden içeriye sokarak parmak uçlarını çıplak göğsünde gezdirdi.

"Sana bir çeşit uyuşturucu vermiş olmamız mümkün."

Alev alev yanan haça geldiğinde durdu, parmaklarının arasına aldı, inceledi. Hızla çekerek zinciri boynundan koparttığında Satoru anlık acıyla göz kapaklarını sıktı.

"Merak etme, tıbbi bir uyuşturucu. Günahkâr olmadın." Kolyeyi odanın bir köşesine fırlattı. "Henüz."

Dudaklarını adamın çıplak boynuna bastırdığında Satoru kasılmıştı. Ne tepki vermesi gerektiğini bilemiyordu fakat bildiği iki şey vardı: merak ve heyecan.

"Uyanık olduğunu biliyorum, konuş."

Adam önce uzun süredir konuşmamış olmanın verdiği dürtüyle boğazını temizledi. Sonra fısıltı gibi çıkan sesiyle "Saat kaç?" diye sordu. 

Yui'nin dudaklarından melodik bir kahkaha çıkarak odayı doldurduğunda Satoru dudaklarını yalayarak derin bir nefesi ciğerlerine hapsetti.

Uzun süre geri vermediğinde Yui elini çenesine koyarak başparmağıyla alt dudağını araladı.

"Nefesini tutarak ölmeye mi çalışıyorsun? İstersen seni öldürebilirim ama bu kötü bir fikir." Satoru dişlerinin arasından titrek bir nefes verdi. "Çünkü seninle çok eğlenebiliriz. Keşke güzellikle yola gelseydin Sayın Rahip." Eli, Satoru'nun terli alnına yapışan beyaz tutamlarda geziyordu. Onları kusursuz teninden ayırıyor, geriye bırakıyordu.

Dudaklarını adamın dudaklarına bastırdığında Satoru içindeki tuhaf duyguyla birlikte dudaklarının üstündeki dudaklara boğuk bir inilti bıraktı.

Yui çok uzun süre oyalanmayarak ondan ayrıldı ve bedenini tamamen ona döndürdü. Yüzündeki sırıtış hiç solmuyordu. Elleri gömleğin kalan düğmelerini bularak tek tek açtı ve iki yana savurdu.

"Şuan o kadar güzel gözüküyorsun ki..." Adamın kasılan bedenini ve istemsizce ısırdığı alt dudağını gördüğünde yeniden kahkaha attı. "Merak etme Sayın Rahip. Sana tecavüz etmeyeceğim, yine de sinirimi bozma. Sıcaklamış gibi görünüyorsun."

Tek hamlede gözündeki kumaşı çıkardığında kedi gözlerini direkt Satoru'nun mavi gözlerine dikti.

Satoruysa yeni yeni hissetmeye başladığı vücudunu hareket ettirdiğinde ellerinin kafasının üstünde bağlı olduğunu fark ederek gözlerini o tarafa çevirdi.

"Siktir, bunlar ne? Kelepçe mi?"

"Evet," dedi kız, ona eğilip dudaklarının üstüne konuşmaya başladı. "Beğendin mi? Oyuncak değil, yani zorlama. Canını yakarsın."

Satoru ürkek bakışlarını kıza çevirerek birkaç saniye diyeceklerini toparlamaya çalıştı.

Yui de aynı şekilde beyaz bir gömlek giyiyordu fakat onun gömleği vücudundan bir parça gibiydi. Açık olan düğmelerinden dolayı göğüsleri bariz şekilde gözler önündeydi. Altında dar, parlak, deri, siyah bir pantolon vardı ve vücut hatlarını açıkça belli ediyordu. İtiraf etmek gerekirse, onu gerçekte bu şekilde görmek apayrı bir şeydi.

"Saat kaç?" diye yineledi sorusunu.

Yui doğruldu.

"İki olmak üzere."

"Öğleden sonra mı?"

"Hayır, gece yarısından sonra."

"Ben... Neredeyim? Ne zamandır uyuyorum?"

"Sakin ol, evlerimden birindesin. En fazla dört saattir uyuyorsun." Eli tekrar saçlarıyla buluşarak onları nazikçe okşamaya başladığında Satoru içindeki anlam veremediği güven duygusuyla gözlerini kapattı. Muhtemelen uyuşturucunun etkisi, diye düşündü.

"Yui."

"Efendim bebeğim?"

"Yui nerede? Kedim."

Kız kıkırdadı. Hala kedisini düşünüyor oluşu, içinde onu ısırma isteği uyandırıyordu.

"Benimkilerle beraber ve onların yanında da işinin ehli bir bakıcı var, merak etme." İşaret parmağını kaşının üzerinde gezdirdi ve ter damlacıklarını sildi. "Sen kendini düşün kedicik. Hala direnecek misin? Yoksa benimle birlikte oynayacak mısın?"

"Ne oyunu?" dedi gözlerini aralayıp baygın bakışlarını kızınkilere sabitlemeye çalıştı. Nedense her geçen saniye daha çok uykusu geliyordu.

"Bir hafta benimle bu evde kalacaksın, kaçamazsın. Eğer bir hafta bittikten sonra hala kilisene dönmek istersen, serbestsin. Bir daha asla karşına çıkmam."

"Ya oynamaz isem?"

Yui tehlikeli şekilde gülümsedi, gözlerini irileştirdi.

"Öyle bir seçeneğin yok, Sayın Rahip."

"Bana şöyle seslenmeyi kes." Yüzünü diğer tarafa çevirip daralan nefeslerinin arasında solumaya çalıştı.

"Neden? Azıyor musun?" Yui avuç içini Satoru'nun bacak arasına bastırdığında adam yüksek sesle inledi ve yok olmayı diledi. "Baksana, sertleşmişsin. İstersen senin için halledebilirim." dedi alayla gülerek.

Yui ellerini, onun üzerinden çekerek ayağa kalktı ve belinde sabitledi.

"Bence çoktan bana teslim oldun. Şimdi biraz dinlen," Kapıya ilerleyerek kilidi döndürdü ve dışarı çıkıp kapatmadan önce son kez konuştu. "Çünkü yarın oyunumuz başlıyor."


Bazı sahneler yazınca tuhaf bir vibe oluyor -en azından benim bakış açımdan-. Bu bölüm de böyle bir bölümdü. Nasıl yazdığımı anlamadım.

-black-

Whore ✟ G. Satoru  [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin