Let the Light in.

246 23 12
                                    

Selamm ben döndüm. Bir günde 2 bölüm atmıştım ve gerçekten çok yoruldum zaten biri 2000 kelimeydi. Neyse sizi bırakmak istemedim bir de kendi yazdığım hikayenin yeni bölümü bekliyorum resmen sizle aynı durumdayım.

"I, left my scarf there at your sister's house
And you've still got it in your drawer even now"

Taylor Swift-All too well.

Taylor Swift-All too well

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Augustine Barnes.

~☆☆☆~

James Bucky Barnes/Winter Soldier.

Yemek masasında herkes sessizdi. Onun önündeki yemek soğuyordu. Çok geçmeden hesabı istemem gerektiğini anladım. Derin bir nefes aldı ve bana döndü.

"Biliyorsun bu gitme zamanı."

"Biliyorum."

Konuşmak istiyorum ama kelimeler boğazımda düğümleniyor. Canım acıyor, ona sarılmak istiyorum ama o sanki benden kilometrelerce uzakta.

"Sonumuzun böyle bitmesini istemezdim."

"Son mu? Senin için her şey bu kadar mı? Annem öldü senin yüzünden! Ve sen şimdi bizimde bittiğimizi söylüyorsun. Baba, annem öldü ben değil, ben hala buradayım. Ve hala sana ihtiyacım var."

"Augustine..."

Augustine ayağa kalkıp sanki son görüşmemizmiş gibi konuştu;

"Her şey senin yüzünden oldu Baba. Annem senin yüzünden öldü. Onun yerine orada ölen sen olmalıydın."

"Denedim!" Neredeyse çığlık atıyordum ama sanki bu bile sesimi duyurmaya yetmiyordu. "Onunla savaşmayı denedim! Lanet olsun, Augustine her gece o uçurumdan atlamaya çalıştığım kabuslar gördüm. Hepsinin sonu aynıydı, yine, yine ve yine kaybediyordum. Yine ellerimden kayıp gidiyordu ve benim tek yapabildiğim onun ölümünü izlemek." Artık elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi ağlıyordum ve karşımdaki kızıma bağırıyordum ama Her kelimem onu daha çok sinirlendiriyordu.

"Daha iyi savaşmalıydın."

~☆☆☆~

Bucky yatakta kan ter içinde yine bir kabustan uyandı. Bu seferki diğerlerinden daha masum ama daha acı vericiydi. Sanki gelecekten gelen bir kabustu, gelecekteki kızı ile konuşuyordu. Belli ki karısını kaybetmişti ve kendini suçluyordu.

Kendini şuan bile suçlu hissediyordu ama hiç yaşanmamış bir şey yüzünden neden hala kendini suçlu hissediyordu ki? Bu saçmalıktı. Ve şimdiden ondan nefret eden kızı Augustine'i özlemişti. Acaba bu hayatta birlikte olsalardı araları nasıl olurdu diye düşünmeden edemedi.

"Dostum sen iyi misin?" Steve kolunu omzuna koyarak arkadaşına seslendi ama Bucky'nin bakışları odaya giren Myrcella'ya kaydı. Saçları... Siyahtı.

All too Well-Bucky Barnes-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin