kafede çalışmaya başlayalı tam 1 hafta olmuştu. bu süreç içerisinde ikilimiz işe neredeyse alışmış, sorunsuz biçimde devam ediyordu.
jisung bir haftadır arkadaşlarıyla doğru düzgün konuşamamıştı. gece geç saatte yorgun bir şekilde eve geçiyor, sabah erkenden kalkıp okula gidiyordu. doğal olarak okulda öğle arasına kadar uyuyor, öğleden sonra ise deneme sınavlarına çalışıyordu.
ailesi ise bir sorun olup olmadığını sormak yerine her fırsatta oğullarını azarlıyor, kendisinden bir halt olmayacağını yüzüne vurmaktan gocunmuyorlardı.
minho da okul saatlerinde uyuyor ve öğretmenlerinin azarlarına katlanmak zorunda kalıyordu. sonuçta kendisi genel olarak derse aktif katılan ve soruları eksiksiz cevaplayan bir öğrenciydi -d sınıfında olduğuna bakmayın- doğal olarak aralıksız olarak uyuması öğretmenlerinin gözünden kaçmamıştı.
komik olan neydi biliyor musunuz? insanlar bir kez olsun karşısındakine derdini sormak yerine her seferinde yargılamayı ve azarlamayı tercih ediyordu.
"hoş geldiniz efendim, ne alırdınız"
yine basit ve yorucu günlerin birindelerdi ve jisung şu an ilk siparişini alıyordu.
bugün ilk defa kafeye ayrı ayrı gelmişlerdi çünkü minho okula gelmemişti. gelir gelmez işlerine döndükleri için birbirlerini görmemişlerdi bile. siparişi aldıktan sonra kasa tarafına gidip bir sorun olup olmadığını sormayı planlıyordu.
"bana bir iced americano getir"
ıy kaba insan. en sevmediğim.
"peki? başka bir isteğiniz var mıydı"
"olsa söylerdim beyefendi"
suratı beş karıştı karşısındaki adamın. belli ki ya biriyle tartışmıştı, ya da stresli bir toplantıdan çıkmıştı. ne olursa olsun, kimsenin sinirini masum ve ekmek parası kazanmaya çalışan birinden çıkarmaya hakkı yoktu.
sesini çıkarmadı jisung, bu hayattan sabretmeyi ve alttan almayı öğrenmişti şükürler olsun ki. siparişi alıp kafenin baristasına iletmeye gitti.
"baekhyun hyung bir iced americano siparişi var"
"off jisung o kadar sipariş var ki, umarım yetiştirebilirim. sen yine de müşteriye durumu anlatır mısın"
"yani anlatırım da umarım çok zırvalamaz. adam bi tık gergo daa"
barista gülerken konuştu.
"sabret be han"jisung hyungunu onaylayıp müşterinin yanına adımladı.
"kusura bakmayın efendim. şu an kafemiz çok yoğun olduğu için siparişlerde ufak bir gecikme yaşanacak. sorun olur mu sizin iç-"
adam çocuğu dinlemeden bağırmaya başladı.
"siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? bir kahve getirmek bu kadar mı zor ya"
"beyefendi anlıyorum haklısınız fakat şu anda yoğunluğumuzdan dolayı bir çok siparişimizde gecikme yaşanıyor bu size özel bir durum değil"
"bana bak bücür. 5 dakika süreniz var. eğer kahvem gelmezse kafeyi başınıza yıkarım"
jisung cevap vermek yerine sinirle arkasına dönüp hızlı adımlarla mutfağa yöneldi. tam mutfağa girecekken kasadaki minho bileğinden yakaladı.
"jisung neler oluyor"
"psikopatın teki gelmiş barbar gibi baass baass bağırıyor. ne olmuş yani siparişin 2 dakika gecikse? tamam stresli olabilirsin, sinirli olabilirsin de bana ne amına koyayım? insan içinde azarlamak ne demek? ama ben sana diyorum, bütün belalar beni buluyor"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
perfection • minsung
Fanfictioneğer dünya kusursuz insanları barındıracak kadar mükemmel olsaydı, narsist romeonun juliete aşkla bakacak gözleri olur muydu? texting+düzyazı ⚠️mizah altı trajedi içerir ⚠️küfür ve argo