-Bölüm 19 (Part II)-

48 10 0
                                    

**Part II**

Son birkaç ayda öğrendiğim her şeyle saldırdım. Kollarını ittim, dönüp vurdum, tekmeledim. Bağırdım, kızdım, içimden attığımı sandığım ama birkaç maille geri dönen bütün kini kustum. Ta ki kaşındaki ve çenesindeki kızarıklığa rağmen karşımda endişeyle bana bakan yüzünü görene kadar. Her an saldırmaya devam edebileceğim hâlde ellerimi yumuşacık tutan ellerini hissedene kadar.

Durduğumu anlayınca ellerimi bırakıp yavaşça, geniş bir adımla geriye gitti. "Cemre, lütfen bana geri dönmen için ne yapabileceğimi söyle çünkü çok çaresizim şu an."

İlk anda boş bulunup kaşı ve çenesine zarar vermeme engel olamamıştı herhâlde. Sonrasındaysa kendini korumaktan çok, benim kendime zarar vermemin önüne geçmişti. Kan ter içinde, nefes nefeseydim ama sadece efor sarf ettiğim, vücudumun hiçbir yerinde hasar olmamasından belliydi.

Aşık olduğum adama, bana kendimi korumayı öğreten adama zarar vermeme sebep oluşu içimdeki bütün siniri aldı götürdü. Geriye en az kilitlenip kalmalarım kadar nadir tutulduğum durdurulamaz bir gözyaşı seli kaldı.

"Volkan..."

Uzun süredir nefesini tutuyormuş gibi bir rahatlama ifadesiyle kısacık bir an gözlerini kapattı. "Benim, Cemre. Burada, yanındayım."

"Bana sarılır mısın?" dedim omuzlarımı çaresizlikle düşürürken.

"Ne istersen, neye ihtiyacın varsa iste yeter!" dedi usulca, ürkütecekmiş gibi bir adım atarak.

"Eğer hâlâ istersen, kaçıp gitmezsen ki gitmek istersen anlarım çünkü çok haklısın..." Devam edip saçmalamama izin vermeden her zamanki sakinliğiyle araya girdi.

"Hiçbir yere kaçmıyorum. Hâlâ ve her zaman isteyeceğim en öncelikli şey, senin neye ihtiyacın olduğu." Bir küçük adım daha attı ve kollarını uzatsa beni sarabileceği mesafede durdu. "İste yeter, Kor."

"Bana sarılmana ihtiyacım var ama sımsıkı."

Tekrar istememe gerek kalmadan sımsıkı sarıldı kolları. Sardı, sarmaladı. Olduğumuz yere, duvarın dibine oturduk. O sırtını duvara yasladı, beni de özenle göğsünde tuttu. Boynuna sokulup gözyaşlarım kuruyana kadar ağlarken de sessiz iç çekmelerim dinene kadar da hiç kıpırdamadı. Hiçbir şey söylemedi. Sadece elleri usul usul sırtımda, saçlarımda gezindi.

"Bütün akşamımız mahvoldu işte. Güzel olan her şey mahvoluyor zaten..." dedim uzun süre sessiz kalmaktan ve ağlamaktan çatallanan sesimle.

"Hiçbir şey mahvolmadı. Akşamı beraber geçirmek değil miydi niyetimiz? Beraberiz. Birlikte geçireceğimiz her an umduğumuz gibi gitmeyebilir, Kor. Elimizde olmaz bazen ama bu aslolanı değiştirmez. Güzel olan sensin, biziz."

"Yemeğimiz buz gibi oldu, şarap döküldü, kadehler kırıldı."

Saçlarımı öptü, sonra yüz yüze gelebilmemiz için çenemi hafifçe kaldırdı. "Yemek ısıtılabilir, dilersek yenisi yapılabilir. Kırılan kadehlerin yenileri çıkarılabilir, olmasa bardaktan hatta paylaşacağımız bir şişeden de içilebilir. Kırılan dökülen ne varsa toparlanabilir."

"Daha beş dakika önce öptüğün kadın sanki başka biriymiş gibi bir anda delirebilir, ağzını burnunu dağıtmaya çalışabilir. Sonra da bütün bunlar sarıldığında olmamış gibi senden ona sarılmanı isteyebilir. Sen de hiçbir şey sormadan, sadece toparlamaya çalışırsın."

Olan biteni özetlerken davranışlarım beni bile sinirlendiriyordu da bu adam nasıl sakince karşımda oturuyordu? Hâlâ nasıl aynı ilgili, sevgi dolu ifade olabilirdi yüzünde? Suratını ekşitmemiş, irkilmemişti bile! Dahası ses tonu bile değişmemişti ve bir şey söylemek üzereydi.

KOR - Beşinci Element: Aşk I Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin